Lozan Barış Antlaşması’nın yıldönümünde Ayasofya’da yaşananlar, cumhuriyetle ve onun nitelikleriyle ve en başta da laiklikle hesaplaşmanın boyutunu gözler önüne sermektedir.
Türk milletine “modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri” anlatılmamıştır. Atatürk dönemi bir masal değildir. Kimlerin hikâye ve masal anlatmaya meraklı olduğunun takdiri yüce Türk milletinindir.
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Hüseyin Altınışık, Ayasofya’nın açılışında cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e “lanet okunmasından”, yapılan hilafet çağrılarına; Mustafa Necati gibi cumhuriyet kahramanlarının adının silinmesinden milli bayramlara getirilen kısıtlamalara kadar son dönemde yaşanan Atatürk karşıtı uygulamaları Cumhuriyet’e değerlendirdi.
Yapılan bütün bu eylemlerin odak noktasında laikliğin hedef alındığına dikkat çeken Altınışık, “Hilafet çağrısının yapıldığı bir yerde laik rejim yoğun bakımda demektir. Birileri yoğun bakıma alınan laik rejimin fişini çekmek istemektedir” dedi.
Muhalefet partilerinin laikliğe yapılan saldırılara karşı “çekingen” kaldığını belirten Altınışık, cesaret çağrısı yaparak, “Demokrasiye sahip çıkmak için mücadele etmek şart” ifadelerini kullandı. ADD Genel Başkanı Altınışık, laikliğe ve Atatürk’e yapılan saldırılara ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
Reşat Çiğiltepe, Mustafa Necati gibi Kurtuluş Savaşı kahramanlarının ve Atatürk’ün silah arkadaşlarının adı kurumlardan silinmeye başlandı. Silinen bu isimlerin yerine Atatürk’e ‘firavun’ demesiyle bilinen ve şeriat çağrıları yapan Nuri Pakdil gibi isimlerin adı verildi. Burada yapılmak istenen nedir? Bir kasıt var mıdır?
Siyasi iktidarın, zaten, Atatürk ile ve O’nun kurduğu cumhuriyet ile cumhuriyetin temel nitelikleri ile sorunlu olduğunu, her uygulamasında her söyleminde görmekteyiz. Atatürk’le ve cumhuriyetle sorunlu siyasi zihniyet; Atatürk’ün silah ve yol arkadaşlarıyla da elbette ki sorunlu olacaktır. Milli kahramanlarımız; milletimizin varlık nedenidir. Dünyada hiçbir millet; kendi varlık nedenini yok ederek, ayakta kalamaz.
Yani, bir milleti yok etmek için önce, o milletin tarihine ve o tarihi yapan milli kahramanlara saldıracaksın. Sahte ve yalan tarih oluşturacaksın. Uydurma tarihçiler üreteceksin. Bu, emperyalist bir oyundur. Türk milletinin zarar görmesinden, bölünmesinden ve parçalanmasından endişe etmekteyiz.
Bugün, milli kahramanlarımızın isimleri silinerek, kaldırılarak, cumhuriyete meydan okunmaktadır.
Reşat Çiğiltepe ve Mustafa Necati gibi milli kahramanlarımızın isimlerinin silinmesi ya da kaldırılması siyasal İslamın laik cumhuriyete meydan okumasıdır. Artık, hiç kimse hayal görmemelidir.
Bugün, hızla dini esaslara dayalı bir yönetim sistemine doğru gidilmektedir. Uygulamalara baktığınız zaman bunu görüyoruz. ADD’nin kuruluş belgesi, bizzat kurucu genel başkanımız, devrim ve demokrasi şehidimiz Prof. Dr. Muammer Aksoy’un kaleme aldığı “Laikliğe Çağrı” metnidir. ADD’nin kurucu genel başkanı ve kurucu kadroları, bu günleri görmüştür. Bu nedenle de haince katledilmişlerdir. Laiklik, tuzu kuruların ya da okuryazarların veya seçkin bir grubun meselesi değildir. Laiklik, bütün milletimizin yaşam güvencesidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, laikliğin esasıdır. Milli kahramanlarımız Reşat Çiğiltepe ve Mustafa Necati’ye yönelik uygulamalar ve Atatürk’ün aziz hatırasına yönelik saldırılar, hiç şüphesiz, adımız gibi biliyoruz ki cumhuriyetin laiklik ilkesine yöneliktir.
NEDENİ HİLAFET SEVDASI
Ayasofya’nın ibadete açılışı sırasında yapılan hilafet çağrılarını, Erdoğan’ın Atatürk’ü ‘ihanetle suçlamasını’ ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ‘Atatürk’e lanet okumasını’ nasıl yorumlarsınız? Hepsinin aynı zamana denk gelmesi tesadüf mü?
Bugün, Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetle hesaplaşma mücadelesi bir yıkıma dönüşmüştür. Ne acıdır ki Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, Atatürk’ün adından korkmakta, çekinmekte, imtina etmekte, alerji duymaktadır. Açık söylüyoruz: Bunun nedeni hilafet özlemidir, hilafet sevdasıdır.
Diyanet İşleri Başkanı, Atatürk’e hakaret etmekte sınır tanımayan bir zatı resmi kıyafetiyle ziyaret ederek, ona, saygılarını sunmuştur. Milli günlerde bile cuma hutbelerinden Atatürk’ün adını çıkartmıştır. Tabii ki bu uygulamaların hiçbiri tesadüf değildir. Atatürk’ün adını anmadan “tek parti dönemi” diyerek, ihanet söylemleri ve yine Atatürk’ün adını anmadan “lanet” söylemleri, Atatürk devrimi ile gizli hesaplaşmaların artık açığa çıktığının bir ispatıdır.
ADD’nin kurucu kadroları, bugünleri gördü. Bu nedenle de haince katledildi. Laiklik, tuzu kuruların ya da okuryazarların veya seçkin bir grubun meselesi değildir. Laiklik, bütün milletimizin yaşam güvencesidir.
Lozan Barış Antlaşması’nın yıldönümünde Ayasofya’da yaşananlar, cumhuriyetle ve onun nitelikleriyle ve en başta da laiklikle hesaplaşmanın boyutunu gözler önüne sermektedir. Türk milletine “modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri” anlatılmamıştır. Atatürk dönemi bir masal değildir.
Kimlerin hikâye ve masal anlatmaya meraklı olduğunun takdiri yüce Türk milletinindir. Adrese teslim mesajlardır. İktidara yakın yayın kuruluşlarında, basılı ve görsel medyada “Hilafet için toparlanın” çağrısı yapılmadı mı? Hilafet çağrısının yapıldığı bir yerde laik rejim yoğun bakımda demektir.
Birileri yoğun bakıma alınan laik rejimin fişini çekmek istemektedir. Ayasofya’nın ibadete açılmasının, Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıldönümüne denk getirilmesinin tesadüf olmadığını biliyoruz.
Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapu senedi olarak gördüğümüz bir antlaşmanın yıldönümünde Ayasofya’da yaşananlar, cumhuriyetle ve onun nitelikleriyle ve en başta da laiklikle hesaplaşmanın boyutunu gözler önüne sermektedir.
LOZAN’A SALDIRMAK SEVR’E TARAF OLMAKTIR
Bütün bunlar olurken 19 Mayıs, 23 Nisan gibi bayramlarımızın kutlamalarına getirilen yasakları nasıl değerlendirirsiniz? ADD için de Lozan’ın yıldönümünde, Anıtkabir girişinde, bir engelleme yaşanmıştı. Bu engellemelerin nedeni ne?
Lozan, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusudur. Bugün Türkiye’de Sevr’ciler ile Lozan’cılar arasında mücadele vardır. Lozan’a saldırmak, Sevr’e taraf olmaktır. Tarihi gerçeklerden yoksun yaratılan algı operasyonlarıyla, toplumsal bir kafa karışıklığı oluşturulmaktadır.
Algı operasyonlarının hedefinde; Lozan Barış Antlaşması vardır. Lozan’ı kaldırırsanız; geriye saltanat, hilafet, hanedanlık, ümmetçilik kalır. Yani, çökmüş, çağdışı Osmanlı sistemi kalır. Bir adım ilerisinde Sevr kalır.
Dolayısıyla; bizler, Lozan’ın ne kadar değerli bir güvence, temel olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu nedenle de Lozan’a sahip çıkıyoruz. 24 Temmuz Cuma günü; tüm yasal prosedürler gözetilerek Anıtkabir programı, çok önceden planlanmıştı. ADD ile beraber hareket eden sendika ve demokratik kitle örgütlerine bu program bilgisi iletilmişti. Ancak, saat 12.00’deki Anıtkabir programına yarım saat kala Sayın Komutan, beni arayarak; “Anıtkabir’i tadilata aldık” diyerek, programı iptal etmemizi istedi.
Bizden “hayır” cevabını alınca ve “tadilat” bahanesinin tutmayacağı anlaşılınca; bu defa da pandemi dolayısıyla, dezenfekte işlemlerinin olduğu bahanesiyle bizler, iki buçuk saat boyunca Anıtkabir önünde bekletildik. Ancak, direnerek ve kararlığımızdan geri adım atmayarak Atamızın ve O’nun yakın silah arkadaşı, Lozan Kahramanı İsmet İnönü’nün manevi huzurlarına çıkmayı başardık. Bu engellemelerin tümü, laik cumhuriyetle hesaplaşma ve onu ortadan kaldırma anlayışının işaretleridir.
Milli bayramlarımızın yasaklanması, laik cumhuriyetle hesaplaşma sürecinin ilk ciddi işaret fişeğiydi. Birileri sandı ki resmi programlarla sınırlanırsa, milli günlerimizi ve milli bayramlarımızı milletimiz unutacaktır. Tam tersi oldu. Kovid19 salgını bile milli bayramlarımızın coşkuyla kutlanmasına engel olamadı.
En yakın örnek; 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’dır. ADD öncülüğünde milletimiz, saat tam 19.19’da, balkonlarından, pencerelerinden Büyük Atatürk’e bağlılığını göstermiştir. Milletimiz; yasaklara, baskılara ve barikatlara inat milli bayramlarımıza her zamankinden daha fazla sahip çıkmakta ve ilgi göstermektedir.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, “Bize 150 yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı” sözleri hangi masaldant söz ediyor olabilir?
“Bize başkalarının hikâyeleri anlatıldı” denilerek, Türk milletinin; çağdaşlaşma mücadelesi, Atatürk dönemi ve devrimler süreci, yani kuruluş süreci işaret edilmektedir. Bütün tespitlerimizin doğruluğunu bu söylem teyit etmektedir. Türk milletine “modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri” anlatılmamıştır.
Örneğin, bizler, Atatürk’ün liderliğinde emperyalizme karşı verilen ve bütün dünyanın saygıyla örnek aldığı bir Milli Mücadele sürecini öğrenerek, yetiştik. Bu, öz ve öz Türk milletinin yarattığı bir destandır.
Bu destanın lideri, büyük devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Çağdaşlaşma mücadelesi, Atatürk dönemi bir masal ya da hikâye değildir. Kimlerin hikâye ve masal anlatmaya meraklı olduğunun takdirini yüce Türk milletine bırakıyoruz.
ANAYASA TASLAĞI YAPACAĞIZ
Bu hamlelere karşı Atatürk değerleri savunulabiliyor mu? Sizler kendi çalışmalarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra artan bu ‘gericilik’ faaliyetleriyle nasıl mücadele etmeyi düşünüyorsunuz?
Bizler, anayasa ile güvence altına alınan Atatürk devriminin, devrim kanunlarının ve cumhuriyetin dayandığı ilkelerin savunucusu, bir büyük demokratik kitle örgütüyüz. En büyük talebimiz; parlamenter demokratik sisteme yeniden dönülmesidir. Bu doğrultuda; ADD, bir anayasa taslağı hazırlayarak, siyasi partilerle ve milletimizle paylaşacaktır. ADD, tüm örgütü ve üyeleriyle büyük bir özveriyle çalışmaktadır.
Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıldönümünde; şubelerimizin kapılarının önüne barikatlar kuruldu. Neredeyse, sokağa adım atmamıza bile izin verilmedi. Oysa, aynı gün İstanbul’da Ayasofya’ya çıkan yollarda, sokaklarda binlerce kişi hiçbir engelle karşılaşmadan “Hilafet isteriz” diye bağırarak, özgürce yürüyebilmiştir. Bu fotoğraf neyi anlatmaktadır? İşte, biz bu fotoğrafın bütün ayrıntılarını çok iyi okuduk. Tehlikenin farkında olmak yeterli değildir. Demokrasiye sahip çıkmak için mücadele etmek şarttır.
Türlü bahanelerle etkinliklerimiz engellenmeye çalışıldı. Ancak; yılmadık, susmadık, mücadelemizi sürdürdük. Bundan sonra da Büyük Atatürk’ün manevi liderliğinde; kurucu genel başkanımız, devrim ve demokrasi şehidimiz Prof. Dr. Muammer Aksoy’un kuruluş hedeflerine uygun olarak yolumuza devam edeceğiz.
MUHALEFET YETERSİZ
Muhalefet partileri Atatürk’ün mirasını savunmakta yeterli mi?
Üzülerek söylüyorum ki hayır. “Laiklik tehlikede değildir” diyen muhalefet anlayışı büyük yanlış içerisindedir. “Laiklik ve Atatürk dersek, oy kaybederiz” demek yanlışın en büyüğüdür. Çoğunlukla, muhalefet bu büyük yanlış içerisine sıkışmıştır. Geçmişte “çarşaf açılımı” yapılarak oy alınamadığı gibi bugün de “Laiklik tehlikede değildir” söylemiyle oy artışı sağlamak mümkün değildir. İktidar, Atatürk karşıtlığına odaklanırken; beklentimiz, muhalefetin;
Atatürk devrimine ve cumhuriyetin temel niteliklerine daha güçlü, daha bilinçli, daha yürekli, içtenlikle ve samimiyetle sahip çıkmasıdır. Yani muhalefetin utangaç ve zayıf laiklik savunmasından vazgeçme zamanı gelmiştir.