Home
19 Kasım 2020 ( 44 izlenme )
Reklamlar

Bir virüsün hikâyesi… Biz nerede yanlış yaptık?


Türkiye, 1 Haziran’da başlayan normalleşme sürecinden yaklaşık 4 buçuk ay sonra tekrar ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya kaldı. Kısıtlamaların nedeni corona tablomuz. Pandeminin ikinci dalgasından çok olumsuz etkilendik ve bu anlamda yalnız değiliz. Peki ikinci dalgada başarısız sınav veren ülkeler neler yaptı? Normalleşmeye yaklaşan ülkeler ne yaptı da başarılı oldu? İşte cevabı...






Corona virüsü ve pandemi gezegenimizin en ortak sorunu. Ipsos’un yaptığı araştırmaya göre; dünya çapında insanların yüzde 44’ü corona virüsünü ülkelerinin karşı karşıya olduğu ana sorunlardan biri olarak görüyor. 27 ülkede halkın yüzde 63’ü kendi ülkelerindeki yönetimin “yanlış yolda” ilerlediğini düşünüyor. Aynı araştırmada söz konusu oran Türkiye için yüzde 75.

Türkiye pandemi ile mücadelede özellikle de ikinci dalgada olumsuz tablo çizen ülkeler arasında görünüyor. İkinci dalga arifesinde başarısız sınav veren ülkeler arasında ABD, İngiltere gibi süper güçler de bulunuyor. Genelde virüsle mücadelede iyi bir noktada olan Kuzey Avrupa ülkelerinde ise İsveç’in durumu olumsuz anlamda dikkat çekiyor. Sizin için dört iyi örnek ve dört kötü örnek seçtiğimiz bu dosyada “Biz nerede yanlış yaptık?” sorusuna yanıt arıyoruz.

ÖNE ÇIKAN 4 KÖTÜ ÖRNEK

İngiltere virüsü anlamadı

Bugün Avrupa'da can kaybının en fazla olduğu ülke İngiltere. Günde 33 bin yeni vaka sayısı ile rekor kıran İngiltere'de can kaybı 50 bini aşmıştı. İngiltere örneğine baktığımızda başarısızlığa sebep olan en önemli etkenleri şöyle sıralayabiliriz.

  • Temas takibini bıraktılar: İngiltere’nin temas izleme uygulaması Mayıs ayında terk edildi. Ölü sayısı daha düşük olan ülkeler, temasların izini sürmeye devam ederken İngiltere bu uygulamadan vazgeçti.
  • Virüsü anlamadılar: İngiliz hükümeti salgının ilk günlerinde büyük bir hata yaptı. Covid19’un yeteri kadar ciddiye alınmadığı ülkede önlem alınmakta geç kalındı.
  • ‘Sürü bağışıklığı’ yanılgısı: 12 Mart'ta İngiltere'de hayat hâlâ normal bir şekilde devam ediyordu. Başbakan Boris Johnson, “Ülkeyi kapatmayalım, herkes bağışıklık kazanacak” görüşündeydi. Ancak ‘sürü bağışıklığı' politikası olumlu sonuç vermedi.

Londra'da ‘Özgürlük İçin Birlik' protestosu. Binlerce kişi, karantina kurallarının kaldırılması için Trafalgar Meydanı'nda toplanmıştı. 29 Ağustos, 2020 / Fotoğraf: Shutterstock

  • Corona protestoları: İngiltere bu kez önlemleri gevşetmemekte kararlı görünse de Londra'da binlerce kişinin Trafalgar Meydanı'nda toplanarak maske takmak gibi corona virüsü kurallarını protesto ettiği 29 Ağustos tarihi daha dün gibi.
  • Yeni karantina sistemi: Başlangıçta birçok hata yapan İngiltere sonradan toparlamış olsa da 1 Ağustos'ta başlayan normalleşme süreci İngiltere de iyi yönetilemedi. Vaka sayıları epey artınca Başbakan Johnson 12 Ekim'de üç aşamalı bir karantina sistemi duyurdu.

Almanya’da uzlaşma sağlanamıyor

Almanya da corona virüsünde ikinci dalga ile baş etmekte güçlük çeken ülkelerden biri oldu. Yeniden tamamen kapatılması istenmeyen ülkede birkaç gün önce maske zorunluluğu ve sosyal mesafe kısıtlamalarının genişletilmesi gündeme gelmişti. Ülkede ikinci dalganın nasıl kontrol edileceği konusunda federal ve bölgesel hükümetler arasında uzlaşma sağlanamıyor. Uzlaşma olmayınca Alman Şansolye Angela Merkel de çareyi vatandaşlara tavsiye vermekte buluyor.

Merkel, vatandaşlara sosyal mesafe kurallarına katı bir şekilde uymaları ve seyahatleri en aza indirmelerini tavsiye ediyor. Robert Koch Enstitüsü’nün verilerine göre, Almanya’da yeni vaka sayısı cumartesi günü 7 bin 830'a ulaştı. Bu sayı, salgının başlamasından bu yana bir gün içinde kaydedilen en yüksek yeni vaka sayısı oldu. Ülkede vaka sayısı 350 bini aşarken corona virüsü yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 9 bin 700'ü geçmiş durumda.

İsveç’te durum hayal kırıklığı

Finlandiya ile komşu olmasından dolayı aralarında teknoloji ve ekonomi gibi birçok konuda rekabet olan İsveç, ikinci dalga ile mücadelede Finlandiya'nın gerisinde kaldı. İsveç'teki ürkütücü tablonun ana sebeplerinden biri olarak “sürü bağışıklığı” yoluna gidilmesi olarak gösteriliyor. İsveç; Finlandiya, Norveç, Danimarka, Estonya, Letonya ve Litvanya’nın toplamından daha fazla vakayla ve çok çok daha fazla ölümle karşı karşıya kalmış durumda. İsveç corona virüsünün ekonomik hasarından kurtulmak için çalışma hayatının ve sosyal hayatın durmadığı bir stratejiye başvurmuş ve bu plan, ne vakalar ve ölümleri düşük seviyede tutmuş ne de ülke ekonomik olarak pandemiden daha az hasarla çıkmıştı.

Kurallar ve kısıtlamalar koymaktan kaçınan ve “halkın duyarlılığına güvendiğini” söyleyen hükümet; restoranlar, spor salonları, mağazalar, kafeler gibi rekreasyon alanları ve okulların büyük ölçüde açık kalmasına izin verirken, İsveç'in komşuları katı karantina uygulamalarına gidiyor ve büyük gruplar halinde toplanmayı yasaklayıp, dükkanları ve pek çok rekreasyon alanını kapatıyordu. Bazı İsveçli uzmanlar, pek çok Avrupa ülkesinin karantina sonrası İsveç'in uyguladığı modele geçiş yaptığını savunmuş olsa da işler ne o ülkelerde ne de İsveç'te yolunda gitmeyecekti.

İspanya’nın sorunu ‘kültürel’

Avrupa'da vaka sayılarının en yüksek olduğu ülkelerden biri de İspanya. Vaka sayısının yüksekliği için ülkedeki yetersiz tedbirlere dikkat çekiliyor. Geç kalınması ve ülkenin virüse hazırlıksız yakalanmasının yanı sonra kültürel alışkanlıklar da büyük önem taşıyor.

İspanya'da da tıpkı Türkiye'deki gibi yaşlı ve gençler çok sık bir araya geliyor. Ülkede birkaç nesil bir arada yaşayan ailelerin çokluğunun da virüsün yayılmasında ve ölüm sayısında ciddi bir etken olarak gösteriliyor. İspanya ayrıca çok turist alan bir ülke. Ülkenin Avrupa Birliği'ne üye olması ve diğer Avrupa ülkelerinden turistlerin gelmesi de sebeplerden biri olarak gösteriliyor. Uzmanlar, İspanya'nın dışarıya çok açık olduğunu, bu anlamda da ciddi bir önlem alınmadığını belirtiyor. Ülkede parti kongreleri, toplantılar ve derslerin de devam etmiş olması virüsü yayılmasına çanak tutmuş gibi görünüyor.

Mayıs ayında Barselona'da yürüyüş ve spor için açılan plajlara halk akın etmiş ve salgınla mücadele noktasında tedbirler ihlal edilmişti. Ayrıca Başkent Madrid'de insanların sokaklara döküldüğü görüntüler de medyaya yansımıştı.

Ülkedeki en büyük tartışmalardan birinin öznesi de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde yapılan yürüyüş oldu. Madrid'de 120 bin kişinin katıldığı yürüyüş, sanki corona virüsü hiç yokmuş gibi gerçekleştirildi. Hükümet bu yürüyüşe izin vermesi dolayısıyla eleştirildi. Konuyla ilgili Sağlık Bakanlığı da suçlandı. Yürüyüş birçok tartışmayı beraberinde getirse de olan olmuştu.

ÖNE ÇIKAN 4 İYİ ÖRNEK

İkinci dalga ile mücadelede Finlandiya farkı

İkinci dalga ile mücadelede Avrupa'da çok az olumlu örnek olduğunu görüyoruz. O ülkelerin en iyi durumda olanı ise Finlandiya.

Finlandiya, 27 Mart tarihinde başkent Helsinki’nin de içinde bulunduğu Uusimaa bölgesine giriş ve çıkışları kapatmıştı. Özgürlüklerin kısıtlanması durumu da söz konusu olduğu için Finlandiya açısından bu çok radikal bir karardı. Bugün geldiğimiz noktada Finlandiya’nın genç başbakanı Sanna Marin, bu kararı aldığı için takdir ediliyor.

Uzmanların Finlandiya hakkındaki görüşlerine baktığımızda ülkede sosyal temasın çok kısa bir sürede azaldığını görüyoruz. Finlandiya'da yaşayan insanların aktardıklarına göre; toplu taşıma araçlarına rağbet son derece azaldı. Çoğu kişi evden çalışıyor. İnsanların dışarı çıkmasına yönelik herhangi bir kısıtlamaya gidilmedi. Finlandiya'da kişi başına düşen alanın fazlalığı da buna gerek kalmamasının nedeni olarak gösteriliyor. Ülkenin yüz ölçümü neredeyse Türkiye'nin yarısı kadar. Buna karşılık nüfusu 5.5 milyon, yani Türkiye nüfusunun on beşte birine tekabül ediyor. Alan geniş ve yoğunluk oluşmuyor. Akdeniz insanının aksine daha mesafeli insanlar oldukları da biliniyor.

Finlilerin bir diğer fark yaratan özelliği de herhangi bir pandemi ile mücadele konusunda diğer Avrupa ülkelerinden daha hazır durumda olmaları. Finlandiya'da acil tıbbi ve koruyucu ekipman stokları bulunuyor. Üstelik bu önlemlere İkinci Dünya Savaşı'ndan beri hiç ihtiyaç duyulmadı. Salgının başlangıcında Avrupa ülkelerinde maske krizi söz konusu olmuş ama Finlandiya maske konusunda hiçbir sıkıntıları olmadığını açıklamıştı.

Avustralya pandemiyi dize getirdi

İkinci dalga ile mücadelesini sürdüren Avustralya, yeni vakaları ve corona virüsü kaynaklı ölümleri durma noktasına getirmesi sebebiyle örnek teşkil ediyor. Bu başarı tablosunun en net sebebi ise şu: Dünyanın en uzun sokağa çıkma yasağı. Avrupa ve ABD, corona virüsü ile ikinci dalga mücadelesi verirken 26 milyon nüfuslu Avustralya, virüsün yayılımını neredeyse tamamen durdurmak üzere.

Avustralya'nın başarısında şu faktörler ön plana çıkıyor:

  • Avrupa'ya kıyasla çok daha hızlı ve sert bir şekilde uygulanan sınırları kapatma politikası.
  • Avustralya, ülke içinde de seyahat kısıtlaması getirdi ve eyaletlerin büyük bir kısmı kendi sınırlarını da büyük ölçüde kapattı.
  • Avustralya halkının virüsle ilgili algısı ve salgının ciddiyetini kavramasını sağlayan yaklaşımı.

University of New South Wales'te epidemiyolojist olarak görev yapan ve aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü'ne danışmanlık yapan Marylouise McLaws, “Halka şunu dedik: Bu çok ciddi bir durum ve sizden de iş birliği ve dayanışma istiyoruz” diyor. Avustralya halkı bu çağrıya kulak vermiş gibi görünüyor.

İlk dalganın en başarılı simgesi Slovakya

Avrupa'da corona virüsüyle mücadelede başarısıyla öne çıkan ülkeler arasında yer alan Slovakya, ilk dalganın en başarılı Avrupa ülkesi olarak gösteriliyor. Geçtiğimiz günlerde Slovakya’nın, virüsle mücadelede son büyük hamlesini yapmaya hazırlandığı haberleri gelmişti. 5.5 milyon nüfusu olan ülkede, 16 Nisan (114 yeni vaka) ve 19 Ağustos (100 yeni vaka) tarihleri arasında, yaklaşık 4 aylık dönemde yeni vaka sayısı 100'ü görmedi. 16 Nisan'da 977 olan toplam vaka, 19 Ağustos'ta 3 bin 22'ye çıkmış, aynı dönemde 8 olan ölüm sayısı, 33'e yükselmişti. Ayrıca Slovakya hükümeti, Ekim sonunda 5.5 milyonluk ülkedeki tüm vatandaşlara antikor testi yapılacağını açıkladı. Bu plandan Cumhurbaşkanı bile basın toplantısında haberdar olmuştu.

Şeffaflıkla fark yaratan Güney Kore

Güney Kore de corona virüsle mücadeledeki başarısıyla dikkat çeken ülkelerden biri olmuştu. Her ne kadar ikinci dalgadan tüm ülkeler gibi etkilenmiş olsalar da ülkede bir milyon kişi başına düşen vaka sayısı 600’ün altında. Bu sayının dünya ortalaması ise bugün itibariyle 7 bin 150 civarında seyrediyor. Türkiye’de ise bir milyon kişi başına düşen vaka sayısı 5 binin üzerine çıktı. Nüfusa oranlandığında Güney Kore’deki vaka sayısı Türkiye’nin sekizde biri kadar.

Güney Kore’de salgının başından beri dikkat çeken en önemli faktör şeffaflık olmuştu. Detaylı raporlar yayınlayan ülkede sadece hasta sayısı değil, isim vermeden her hastanın yaşadığı semt ve sokağa kadar belirtiliyordu. Ayrıca pozitif çıkan hastaların test sonucu açıklanmadan önceki bir iki haftada nerelere gittikleri, hangi restoranlara ve marketlere uğradıkları ayrıntılı bir şekilde aktarılıyordu. Ayrıca hastaların gittiği mekanlar tespit edilip dezenfekte ediliyordu. Güney Kore’de yaşayan insanlar, corona virüsüyle mücadelede sergilenen şeffaflığın bir güven oluşturduğunu bildiriyorlar. Ayrıca ülkede insanlara semtlerindeki durumlar ilgili detaylı sms’ler atıldığını da söyleniyor. Güney Kore’nin corona virüsü gündeme geldiğinden beri test kapasitesine de büyük önem verdiği biliniyor.

Etkinliklere göre Covid19 kapma riskine bakıldığında restoranda yemek yemenin önemli bir risk unsuru olduğu görünüyor. Güney Kore’nin uyguladığı yöntemler bu açıdan daha da anlamlı.

SÖZCÜ’YE KONUŞAN UZMANLAR UYARMIŞTI

Türkiye’ye dönersek öncelikle normalleşme sürecinde yaptığımız haberlerde SÖZCÜ'ye konuşan uzmanların görüşlerini anımsamakta fayda var. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık SÖZCÜ'ye yaptıkları açıklamalarda bakın neler söylemişti?

‘İKİNCİ DALGA HER AN GELEBİLİR’

Vaka ve ölüm oranlarının gözle görülür şekilde azaldığı günlerde SÖZCÜ'ye konuşan Prof. Dr. Tufan Tükek, “Corona virüsünde ikinci dalganın görülme ihtimali var mı?” sorusuna yanıt veriyor. Tufan Tükek, ikinci dalganın gelişinin sonbaharı bile bulmayabileceğini belirterek şunları söylüyor: “Biz bu tedbirleri gevşetelim, mesela bayram var önümüzde, yolları açalım, herkes kucaklaşsın, ikinci dalga gelir zaten.” Normalleşme sürecine baktığımızda “vaka sayısı 100'ün altına düşene kadar tedbirleri asla gevşetmemek lazım” diyen Tufan Tükek'in bu önerisinin gerçekleşmediğini görüyoruz.

Prof. Dr. Tufan Tükek

‘VERİLER SAKLANIYOR’

Prof. Dr. Ahmet Saltık, 8 Ağustos'ta SÖZCÜ'de yayınlanan haberde “veriler saklanıyor” açıklaması yapanlara tepki gösteren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yı eleştirmiş ve şunları söylemişti:  “Verilerin saklandığına dair çok sayıda kanıt var. Bunlar gerçek. Artık mızrak çuvala sığmıyor, herkes biliyor Türkiye’nin kuşkulu ve yetersiz veriler yayınladığını. Uluslararası istatistiklerde Johns Hopkins Üniversitesi bunun merkezidir, Türkiye’nin son derece kuşkulu veriler verdiğini ve güvenilemeyeceğini belirtiliyor.”

Verilerin saklanmasının nedenlerini de açıklayan Saltık, bu durumun sebebini birkaç maddede açıklamıştı.

  • İlki sosyal psikolojik nedenler. Panik havası oluşsun istenmiyor. Ama bu kaygı daha çok zarar getiriyor çünkü halk gerçek tabloyu anlayamadığı için rehavete kapılıyor.
  • İkincisi turizm kaygısı. Ancak yurt dışı turist beklentisi istenildiği gibi olmuyor. Doğru dürüst gelen turist yok, ülkeler kapılarını açmıyorlar, askıya alıyorlar.
  • İhracat ithalat gibi beklentiler var. Yine burada da dış ticarette açıkların büyüdüğünü görüyoruz, buğday ithalatında dünya rekoru kırıyoruz. Yani burada da işe yaramıyor. Ama siyasal iktidar başarı öyküsü yaratma çabası içinde.

Prof. Dr. Ahmet Saltık

“ARTIŞIN NEDENİ AYASOFYA VE BAYRAM”

Rakamların yeniden yükseldiği ilk günlerde bu durumu Kurban Bayramı ve Ayasofya Camii'ne bağlayan Saltık, şu ifadeleri kullanıyor: “Devletin resmi açıklamalarına göre Ayasofya’nın açılışına 350 bini aşkın insan katıldı. Bu kadar insan çok yakın temas içinde oldu. Tedbir yoktu, sonrasında denetleme olmadı. İkinci temel etken ise Kurban Bayramı’nda kapatma yapılmayışı. Hem bayram ziyaretleri hem İstanbul’un bütün Türkiye’ye dağılması hem de turizm bölgelerindeki yoğunlukların neden olduğunu görebiliriz.”

Okulların açılması meselesine de değinen Saltık, “Okulların açılması yangına benzinle gitmektir” demişti. Saltık, eğitim ve corona virüsü bağlantısıyla ilgili şunları söylemişti:

  • Bakın İsrail okulları açtı, ikinci dalgayı yaşıyor. Yaşam hakkı mı eğitim hakkı mı diye tartmak gerektiğinde kuşkusuz yaşam hakkı önce gelir.
  • Eğitimi bir şekilde telafi edebiliriz. Salgın yükselme eğilimine girmiştir. Okulları açarsanız adeta yangına körükle, hatta benzin dökerek gitmiş olursunuz.
  • Yazık olur Türkiye’ye, çocuklarımıza. Bir ay erteleme ile kıyamet kopmaz. O bir ay içinde uzaktan eğitim sürdürürsünüz. Eylül sonunda durum yeniden analiz edilir, yeni kararlar verilir.

Bugün geldiğimiz noktada yeni önlemler kapsamında MEB, okulların 31 Aralık tarihine kadar uzaktan eğitime devam edeceğini açıkladı.

https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/birvirusunhikayesibizneredeyanlisyaptik6130675/

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Melih Gökçek, Mansur Yavaş'a araziyi ranta açmadığı için kızdı Seçim öncesi söz veriliyor ama Kamuda taşeron bitmiyor! Memet Ali Alabora: Şok içindeyim Muharrem İnce: Yalova’dan aday değilim başka yerlere adayım