Analizde “Erdoğan’ın daha düşük faiz oranları için verdiği mücadele, Türkiye’nin gelişen ekonomisindeki eşitsizlikleri keskinleştirme ve Erdoğan’ın işçi sınıfından destekçilerine zarar verme riski taşıyor” denildi.
Haberde, “İhracatçılar ve emlak zenginleri gibi zaten iyi durumda olanlar borçlanma maliyetlerinin düşmesini ve TL’nin zayıflamasını nakde çeviriyor. Ancak kontrolden çıkan gıda enflasyonu ve hızla yükselen kiralar, Erdoğan’ın geleneksel tabanı olan alt sınıfları sıkıştırıyor” ifadeleri kullanıldı.
Ayrıca başka hükümetlerin küresel ekonomi pandemiden kurtulurken yükselen fiyatları frenlemeye çalıştığı hatırlatılarak, Erdoğan’ın daha düşük faiz oranlarıyla büyümeyi hızlandırma ve 2023 seçimleri öncesinde giderek azalan popülaritesini canlandırmaya dair bir hedefi olduğu belirtildi.
Analizde, önceki seçimlerde kredi kaynaklı büyümenin geçmişte Erdoğan’ın işine yaradığı ancak bu politikanın yıllar içinde biriken etkisinin corona virüsü salgını ile birleşmesi nedeniyle elde edilen zararın sosyal bir maliyeti olduğu ifade edildi.
Kurdaki düşüşle birlikte yurtiçindeki emek maliyetlerinin keskin bir şekilde düşmesi nedeniyle üreticiler ve ihracatçıların ürettiği ürünlerin yurtdışında daha rekabetçi hale geldiği de belirtildi. Düşük faizlerin getirdiği daha ucuz borçlanma sayesinde ise şirketlerin pandemiden bu yana üretimlerini hızla artırdığı hatırlatıldı. Ayrıca haberde büyüme oranlarının rakip ülkelere oranla daha yüksek olduğu ve ihracatın bu yıl ülke tarihinde ilk kez 200 milyar doları aşmasının beklendiği belirtildi.
Ancak bu büyümeden alt sınıfların aldığı pay düşüyor. Resmi verilere göre, en düşük gelirli yüzde 20’nin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payı geçen yıl 0,3 puan azalarak yüzde 5,9’a düştü. En yüksek gelirli yüzde 20’nin payı ise yüzde 1,2 artarak yüzde 47,5’e yükseldi.
Bloomberg’e konuşan İstanbul merkezli Global Source Partners ekonomisti Güldem Atabay, “Kredi patlamasına dayalı büyüme sorunlu. Ekonomiyi aşırı ısıtıyor, enflasyonu körüklüyor, para birimine baskı yapıyor ve refahı artırmak için gerekli olan yüksek kaliteli kaynakları çekemiyor. Gelir dağılımındaki bozulma ve kötü yönetimin siyasi bir bedeli olacaktır” dedi.
Habere göre Türkiye’de genel yoksulluk, geçtiğimiz sene son on yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Ülkede ücretlerin yükselen fiyatlara ayak uyduramaması nedeniyle 1,6 milyon kişi Dünya Bankası’nın kişi başına günlük 5,5 dolarlık eşiğinin altına indi.
Bloomberg’e konuşan Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu Hacer Foggo, yoksulluğun endişe verici bir boyutta olduğunu ve gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılayamayan hane sayısının arttığını söyledi.
Haberde yatırımcıların para birimindeki oynaklığa karşı önlem olarak gayrimenkul elde etmek için ucuz kredilerden yararlandığı İstanbul emlak piyasasından örnekler yer aldı. İstanbul’un Göktürk bölgesinde şuan milyon dolarlık villaların yükseldiği ve mahallenin gecekondularda yaşayan eski sakinlerinin odun fiyatlarını dahi ödeyemediği belirtildi.
Haberde, “Yeşil mahalle şimdi, giderek daha varlıklı bir nüfusa hizmet veren popüler restoranlarla doluyken, orijinal sakinler, geçen yıl odun maliyeti neredeyse ikiye katlandığından küçük evleri ısıtmak için mücadele ediyor” ifadelerine yer verildi. Ayrıca pek çok eski mahalle sakininin fiyatlar nedeniyle taşınmaya zorlandığı hatırlatıldı.