Hemen hemen hiç konuşulmayan ancak ülkenin kanayan yaralarından biri olan aile içi istismar (ensest) vakaları çoğunlukla gizli kalıyor. Araştırmalar ve akademik çalışmalar dışında ensest vakalarına dair resmi veriler açıklanmıyor.
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda Uzman Dr. Said Meke yaptığı tez çalışmasıyla kentteki ensest vakalarına ışık tuttu. Adli Tıp Uzmanı, Prof. Dr. Halis Dokgöz’ün danışmanlığını yaptığı tez çalışmasında çarpıcı veriler yer aldı.
BirGün'den Dilara Şimşek'in haberine göre, 20102020 yılları arasında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda 11 yılda 1360 çocuk, 295 erişkin olmak üzere toplam 1655 cinsel istismar vakası başvurusu yapıldı. Bu vakaların 288’inin ise ensest olduğu saptandı.
YÜZDE 87’Sİ 18 YAŞ ALTINDA
Araştırmada yer alan veriler şöyle:
• Vakaların 245’i kadın, 43’ü erkek. Saldırganların ise yüzde 98.3’ü erkek.
• Saldırganların yarısı 1. ve 2. Derece yakın akraba. Sırasıyla en çok baba, erkek kardeş ve üvey babanın istismarına maruz bırakıldı.
• Tüm olguların yaş ortalaması 13,46.
• Kişilerin yüzde 86.5’i 18 yaşın altında.
• Yüzde 54.9’u saldırganla birlikte yaşıyor. Birlikte yaşayanlar 1 yıldan daha uzun süre ihbarda bulunmadı.
• Yüzde 72,3’ünde istismar birden fazla kez tekrarlandı.
• Yüzde 53,6’sı tehdit edilerek istismara uğradı.
• Vakalar olayı ilk olarak en fazla annesi ile; ikinci sıklıkta öğretmeniyle paylaştı.
• Olaya sonrası mağdurların %73,5’inde psikopatoloji gelişti. En sık gelişen tanılar Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Major Depresif Bozukluk.
BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI
Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Halis Dokgöz, araştırmanın buzdağının sadece görünen bir kısmı olduğunu vurguladı. Verileri değerlendiren Prof. Dr. Dokgöz, şöyle konuştu:
“Yaptığımız çalışmada 1655 cinsel istismar olgusunun 288’ini ensest. Bu da olguların yüzde 17.40’ını oluşturmakta. Bu çok yüksek bir oran. Çünkü cinsel istismar yargıya çok az yansır ve ensest ise çok daha az yargıya başvurur. Çocuklar ensestin cinsel istismar olduğunu bilemez. Okula başlamakla beraber çocuk sosyalleşmeye başlayınca ve arkadaşlarıyla veya öğretmenleriyle paylaşımlarda bulununca aile içinde gerçekleşen cinsel olayların istismar olduğunu öğrenir ve kısır döngü o zaman kırılmaya başlar. Çocuk evden kaçar, okul başarısı düşer, uyumsuzluk ve altına işeme, parmak emme gibi bazı fiziksel bulgular yanında anksiyete ve depresyon gibi önemli psikiyatrik bulgular göstermeye başlar.”
ENSEST GİZLİ KALIYOR
Adli Tıp Uzmanı Dr. Said Meke ise ensestin neden gizli kaldığını şu sözlerle anlattı: “Bildirimi oldukça düşük olan ensest, uzun yıllar açığa çıkarılmayı beklemekte. Olguların ve diğer aile bireylerinin ekonomik bağımlılıkları ve kültürel kodlardan dolayı gizli kalmakta. Bu nedenle eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi kamusal alanlarda eğitim ve medya gibi araçlarla ensestin yaygınlığı açısından toplum bilgilendirilmeli, verilecek eğitimlerle farkındalık oluşturulmalı.”
ÇOCUK İZLEM MERKEZLERİ ARTIRILMALI
Uzm. Dr. Meke, mağdurlara ve saldırganlara yönelik yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
1. Ensestin yasalarca da tanımlanarak suç olduğu kesin bir dille belirtilmeli ve saldırganların suçlu olduğu bilinci toplumda hakim kılınmalı.
2. Annelerin suçlandığı görüşlerin aksine ensesti ortaya çıkarmada gösterdikleri çabalar birçok nedenlerle engelleniyor. Bu nedenle anneler ikincil mağdur haline geliyor. Bağımsızlıklarını kazanarak ensesti özgürce ifade edebilmeleri açısından kadınların eğitimi desteklenmeli ve çalışma hayatına katılmaları teşvik edilmeli.
3. İç beden muayenesine gönderilen mağdurlar öncesinde de birden fazla merkezde muayene edilebiliyor. Her muayenede tekrar travmatize oluyorlar. Bu nedenle muayenenin, multidisipliner uzmanlık dallarınca bir defada değerlendirilebildiği merkezlerce yapılması rutin hale getirilmeli.
4. Mağdurlar, içerisinde adli tıp, çocuk psikiyatrisi, çocuk enfeksiyon, çocuk cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum uzmanları ile sosyal hizmet uzmanları ve psikologları bünyesinde bulunduran tek ve kapsamlı bir merkezde multidisipliner değerlendirilmeye alınmalı, takip ve tedavileri düzenlenerek gerekli tıbbi destek sağlanmalı. Bu nedenle Çocuk İzlem Merkezleri’nin niteliği ve sayısı artırılmalı ve mağdurların bu merkezlere başvurabilmeleri kolaylaştırılmalı.