Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hekimler için sarf ettiği ‘Gidiyorlarsa gitsinler' sözlerine hekimlerin çoğu tepkili. Özellikle mesleğe yeni başlayan asistan hekimler, genç doktorlar daha fazla yurt dışını tercih etmeye başladılar. Erdoğan'ın açıklamalarına rağmen Türkiye'de kalmayı düşünen ve hakları için mücadele edeceğini söyleyen hekimlerin sayısı da az değil.
10 yıl önce 2012'de yurtdışına gitmek için Türk Tabipleri Birliği'ne sicil kaydı yaptıran hekim sayısı 59 iken 2021'de bu sayı 1405'e yükselmiş durumda. Bu yılın ocak ve şubat aylarında sicil kaydına başvuran hekimlerin sayısı 2021'in aynı aylarına göre en az iki kat fazla.
14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle hekimlere hem Erdoğan'ın ‘Gidiyorlarsa gitsinler' sözlerini hem de çalışırken yaşadıkları zorlukları ve taleplerini sorduk.
“İSTANBUL'A BÜYÜK HAYALLERLE GELMİŞTİM, HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIM”
Tahsin Çınar: 5 yıllık hekimim, 3,5 yıldır da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde asistan hekimim. 12 sene önce tıp fakültesine girerken çok büyük bir hevesle girdim. Nevşehir'den İstanbul'a büyük hayallerle gelmiştim. Hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Ben bu memlekette hala irfan sahibi insanlar tarafından cehlin yıktığını yeniden kurabileceğimizi düşünüyorum. O yüzden gitmeyi düşünmüyorum ama gidenlere de kötü gözle bakamıyorum çünkü hepimiz bunalmış, tükenmiş, sıkılmış durumdayız. Hekim ve hekim adaylarının gelecek beklentisi artık yok. İnsanlar da kendilerine daha çok değer verilen yerlere gitmek istiyorlar. Asistan hekimler için insanca çalışmanın önünde en büyük engel nöbet şartları. Ayda 1015 gün nöbet tutuyoruz. 36 saate varan çalışma düzeni var. Nöbet ertesi izin istediğimizde de nöbet parasından keseriz diyorlar.
“HAKLARIMIZI İSTİYORUZ”
Nesrin Çevik: Cerrahpaşa'dan 2004 yılında mezun oldum, nöroloji uzmanıyım. O yıllardan beri hekimlik yapıyorum. Okurken de işe başlarken de bu şartları beklemiyorduk, hayal etmiyorduk. Biz hekimler stratejik personel diye geçiyoruz. Bu da vazgeçilmez olmak demektir. Mesela tayinlerimizde birçok haktan yararlanamıyoruz çünkü görev almamız gereken durumlar geliyor. Mesela pandemide izin hakkımız, istifa hakkımız elimizden alındı, alınabiliyor. Gerçekten vazgeçilmez bir meslek. Ama bize şimdi ‘Giderlerse gitsinler' deniyor. Biz vazgeçilmezdik, şimdi bu duruma geldik. İtirazımız buna öncelikle. Biz haklarımızı istiyoruz ve görevimizi yapmak istiyoruz.
Berkan Erkusta: Maaş konusunda yetersizlikler var ve asistanlar 1011 günlük nöbetlerle işe başlıyorlar. 30 günde 10 gün nöbet demek bu. 24 saat ve üzerine 12 saat de nöbet tutuyoruz. 36 saat insani değil. Maaşlar en az iki katına çıkarılmalı. Şu anda bir asistan hekim nöbetleri tam tutarsa ancak 15 bin lira kazanabiliyor. Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarına kadar biraz umutluydum ama açıklamadan sonra daha fazla gitmek istiyorum. İngiltere'ye gitme düşüncem var. Çünkü orada hak ettiğim ücreti alabileceğimi biliyorum. Orada genel pratisyenler 6 bin pound alabiliyor. Çalışma koşulları da önemli tabii ki. İnsani koşullar sağlamazsanız insanların gitmemesini bekleyemezsiniz.
“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN SÖZÜ HEPİMİZİ ÇOK KIRDI”
Hatıra Topaklı: Aile hekimiyim, 11 yıldır hekimlik yapıyorum. Sağlıkta dönüşüm programıyla aslında hekimlik mesleğimiz elimizden alındı. Tamamen ticarileşti ve hastayla hastahekim ilişkisi değil de müşteri ilişkisi kurmamız isteniyor bizden. Hasta için de iyi değil bu. Geldiğimiz noktada şiddet çığrından çıkmış durumda. İlk talebimiz şiddetin son bulması. Belki fiziksel olmasa da sözel şiddetle sürekli karşılaşıyoruz. Bunun sebebi ne hasta ne de biz, sistem. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözü hepimizi çok kırdı öncelikle. Kırgınlıktan sonra öfkelendirdi. Bu şartlarda hala burada emek veren insanlara ‘Giderseniz gidin' demek bir ülkenin intiharı. Başka bir şey değil.
“O GİDECEK BİZ HİÇBİR YERE GİTMİYORUZ”
Şeyda Andaç: Radyoloji uzmanıyım, 2005'ten beri hekimim. Cumhurbaşkanı Erdoğan burada misafir. Yöneticiler gelir gider, o gidecek biz hiçbir yere gitmiyoruz. Ama bana yapılan baskılardan dolayı, 5 dakikada hasta bakmam için yapılan çirkinliklerden dolayı dört ay kadar önce devletten istifa ettim. Ben halka hizmet etmek için hekimlik yapıyordum ama artık sağlığımı yitiriyordum. Yurt dışında ülkeyi temsil etmiş bir hekimi, devlette çalışmamaya ikna edecek bir sistem var. Liyakat yok. Bir de hasta asla 3 dakikada tedavi edilemez. 3 dakikada anca hastanın ismi sorulur. Hele ki ultrason yapmak, tüm organını incelemek ve yazmak hastanın kaderini belirliyor. Bu eylem aslında hekimlerin değil halkın eylemi de olmalı.
Cemile Özdemir: Bahçelievler Devlet Hastanesi'nde çalışıyorum, 3 yıldır hekimim. Hekim olarak baskı altında hissediyoruz kendimizi. Fabrika gibi seri çalışma düzeni var. Nitelikli, kaliteli, en önemlisi de hastaya verilecek sağlık hizmetinin en iyi şekilde yapabilmek için uğraşıyorum. Arkadaşlarımdan da duyuyorum, daha çok ameliyat yapmak zorunda olduklarına dair şikayetleri. Düşünün, süresi konusunda sıkıntı yaşamış bir cerrah ameliyatı yaparken o endişeyle nasıl verim sağlayabilir? Gerçekten işimizi seviyoruz. Çok iyi hocalarımız bırakana kadar ülkemizin sağlık eğitimi çok iyi seviyelerdeydi. Hocalarımızı tekrar eğitim birimlerine istiyoruz. Yurt dışına gitmeyi düşünmüyorum. Buradayım ve burada kalacağım. Ülkemi, hastamı ve işimi seviyorum.