Basına yansıyan haberlere göre Türkiye’nin en başarılı liseleri arasında yer alan Fen Liselerine o başarıyı ödüllendirecek bir bütçe verilmediği gibi, anılan okullara ayrılan bütçede oldukça düşük tutulmuş. Peki, bütçe ödülünü hangi okul almış derseniz cevabımız hiç kuşkusuz İmam Hatip Okulları olacaktır. Kaynakların adil, etkin ve verimli biçimde kullanımı, eğitim politikasının toplumsallığı ve bilimselliği gibi hususları göz önünde bulundurduğumuzda, yukarıda ortaya çıkan sonucu “vahim” bir tablo olarak nitelendirebiliriz.
O vahamete ilişkin verileri birazdan paylaşacağız. Lakin ona geçmeden önce İmam Hatipler bağlamında aktarılan şu satırları sizlerle paylaşmak istiyoruz. İlk sözü Bilal Erdoğan’a verelim: “(İmam Hatip Liseleri öğrencilere yönelik olarak) Genç kardeşlerim sizler Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığın neslisiniz.” Sözü şimdi de Tayyip Erdoğan’a bırakalım. Bakın İmam Hatiplileri nasıl tanımlıyor Cumhurbaşkanı: “Unutmayın, sadece bu milletin değil, aynı zamanda tüm ümmetin de umudusunuz.”Hal böyle olursa, yani bir okul türü bir taraftan Cumhurbaşkanının nesli diğer taraftan da ümmetin umudu olarak tanımlanırsa, o okul türü elbette bütçe ve kaynak taltifine tabi tutulacak ve elbette o okullar diğer okulların önüne geçerek nitelik yönünden olmasa bile nicelik noktasında ipi göğüsleyecektir. Nitekim 16 yıllık AKP iktidarı dönemi bu durumun en büyük kanıtıdır.
ÖLÇÜT TALEP OLSAYDI…
Gelin şimdi o dönemin ortaya çıkardığı tabloya ve bu tablonun ortaya çıkardığı İmam Hatip geçekliğine daha yakından bakalım. Sene 2002, Toplam İmam Hatip Lisesi sayısı 450, bu liselerde okuyan öğrenci sayısı ise 71.100. Gelelim bugüne; son verilere göre İmam Hatip Lisesi sayısı 1452, bu liselerde okuyan öğrenci sayısı ise tam 645.318. Diğer bir ifade ile bugün her yüz liseliden 15’i İmam Hatip’li. Ortaya çıkan oran artışı ise muazzam. Zira buna göre 16 yıl içinde İmam Hatip liselerinde okuyan öğrenci sayısı %800’ler okul sayısı ise %200’ler civarında artış göstermiş. Liselerle ilgili şu veri de tarihçi Yazar Mustafa Solak’ın “Laikliği Doğru Anlamak” adlı kitabından: “2010’dan 2015’e İmamhatip lisesi öğrenci sayısı, 198.581’den 668.381’e çıkarak 3 katından fazlasına (% 325’ine) yükselmiştir. Bu dönemler arasında diğer mesleki liselerde okuyan öğrenci 1.439.872’den 2.043.846’a çıkmıştır. Oransal olarak artış yüzde 74’tür. Yani İmamhatip lisesi öğrenci sayısındaki oransal artış diğer meslek liselerindeki oransal artışın neredeyse 4,4 katıdır.”[i]
İmam Hatip Ortaokulları’nda da durum farklı değil. Sadece son beş yılda (20122017) İmam Hatip Ortaokullarındaki artış oranı %143’ler düzeyinde. Yine aynı dönemde öğrenci sayısındaki artışta %590’ları (yaklaşık 6 katı) (2012; 94 bin, 2017; 651 bin) göstermekte. Bu durumun izahı yalnızca “talep” argümanıyla açıklanamaz sanırım. Zira burada esas belirleyici kriter, talebi belirleyen dinamikler, o dinamikleri motive eden siyasi politika ve söylemlerle, hadiseyi talep sorunu gibi gösteren zihniyettir. Dahası ölçüt talep olsaydı sağlık, ulaşım, barınma ve nitelikli eğitim gibi alanlardaki başat talepler göz önünde bulundurulurdu. Örneğin İmam Hatiplerin sayısına odaklanılacağı yerde nitelik sorununa odaklanılırdı. Nitekim bahse konu okulların başarı düzeyi oldukça düşüktür. Gelin şimdi de o verilere bakalım.
YÜKSEKÖĞRETİM PROGRAMINA GİRİŞ YÜZDESİ DE OLDUKÇA DÜŞÜK
2015 Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programına (PISA) göre İmam Hatip Liseleri başarı düzeyi en düşük olan okullar arasında yer alırken aynı listede Fen Liseleri başarılı liseler arasında gözükmektedir. Dolayısıyla iki lise türü arasında nitelik yönünden büyük fark vardır. Bu durum bir raporda şöyle dile getirilmiş “En başarılı olan fen lisesi ile lise düzeyinde en başarısız olan çok programlı Anadolu lisesi puan ortalaması arasındaki fark üç alanda da yaklaşık 150 puan civarındadır. Bu fark, PISA 2015’de her 30 puanın bir öğretim yılına denk düştüğü dikkate alındığında (OECD, 2016, s.65), en başarılı lise türü ile en başarısız olan lise türü arasında akademik anlamda yaklaşık beş öğretim yılı gibi korkunç bir farkın olduğunu göstermektedir. Daha somut ifade ile eğer fen liselerinde öğrencilerin performansı 10. sınıf düzeyinde ise çok programlı Anadolu liselerinde ortaokul 5. sınıf, imam hatip öğrencilerinin performansı ise ortaokul 6. sınıf düzeyindedir.”[ii] Diğer taraftan İmam Hatip Lisesi mezunlarının bir yükseköğretim programına giriş yüzdesi de oldukça düşük seviyelerdedir. Buna göre beş İmam Hatipliden ancak biri, bir yükseköğrenim programına dahil olabilmektedir. Nihai olarak söz konusu liselerde okuyan öğrencilerin Fen ve Matematik derslerindeki başarısızlığı da dikkat çekicidir. “Örneğin 2017 yılı YGS sonuçlarına göre, 100 Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden 67’sinin Fen Alanındaki soru çözme ortalaması, 1’in altında kalmıştır. Diğer bir ifadeyle yalnızca 33 Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde soru çözme ortalaması 1’in üzerindedir. İmam Hatip Liselerinde ise bu oran yüzde 81,26’ya ulaşmıştır. Yani, 100 İHL’den sadece 19’u Fen Bilimleri alanında 1 sorunun üzerine çıkabilmiştir.”[iii]
EĞİTİM ANLAMINDA YAPILMAK İSTENEN, AMAÇLANAN NE!
Eğitim sistemimizin genel başarısızlığını da göz önünde bulundurduğumuzda okullarımızda ciddi bir nitelik sorunu olduğu ortaya çıkacaktır. Fakat gelin görün ki Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) böyle bir sorun yokmuş gibi bütçe dağılımını yine İmam Hatipler lehine yapmış ve bir yerde niteliğe karşın nicelin yanında yer almıştır. Şöyle ki, MEB 20172019 yılı yatırım planına göre Fen Liselerine 109,6 milyonluk bir bütçe ayrılmışken İmam Hatip liselerine ayrılan bütçe tam 1,7 milyar olarak belirlenmiş. Diğer bir ifadeyle İmam Hatiplere Fen liselerinden yaklaşık 16 kat daha fazla bütçe ayrılmıştır. Benzer biçimde MEB 2018 yılında yapılacak binalar için Fen Liselerine yalnızca 40 milyonluk ödenek ayırırken bu rakam İmam Hatip Okullarında 550 milyona çıkarılmıştır. İnanılır gibi değil ama ülkenin “başarı” noktasındaki yüz akı Fen Liselerinin durumu bu. O halde soralım eğitim anlamında yapılmak istenen, amaçlanan ne!
Yazımızda ifade ettiğimiz veriler ayrımcı, kayırmacı eğitim politikasının yalnızca bir özeti olarak okunabilir. Bu anlamda dileyen eğitim raporlarına ayrıca bakabilir. Öte yandan söz konusu eğitim politikasının çarpıklığı dile getirildiğinde, suçlananlar yine mevcut durumu ortaya koyanlar oluyor. Sözüm ona İmam Hatipler hedef alınıyormuş, dert İmam Hatiplermiş! Elbette bu yaklaşım “En iyi savunma saldırıdır” mantığı uyarınca yapılıyor. Çünkü temel mantık kuralları gereğince değişkenlerden biri diğerleri ile kıyaslanmayacak ölçüde öne çıkarsa elbette o değişken incelemeye tabi olur ve elbette analizde de adıyla sanıyla yer alır. Dolayısıyla bu noktada İmam Hatiplerin hedef alınması gibi bir durum söz konusu değildir, mevcut durumun zorunlu sonucu olarak İmam Hatipler öne çıkarılmış ve elbette zikredilmeye değer hale getirilmiştir.
Dikkat edilirse İmam Hatipler bağlamında yürütülen politikanın toplumsal, politik ayağına bu politikanın “laiklikle” ilişkisine ve İmam Hatiplerim müfredat programına hiç değinmedik. Nitekim bu konu bile başlı başına bir yazının konusu olabilecek nitelikte. Biz bu yazıda sadece okul türlerinden biri olan ve “dini ağırlıklı” eğitim veren İmam Hatiplerin ayrıcalıklı, imtiyazlı konumunu rakamlarla anlatmaya çalıştık. Bu anlamda eğer bir ayrımcılık yapılıyorsa, bunu bir okul türüne her türlü desteği verip onu öz evlat, diğerlerini üvey evlat gibi sahiplenenler yapıyordur, başkası değil.
[i] Mustafa Solak, Laikliği Doğru Anlamak, 2. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2017, s.119120.
[ii] Eğitime Bakış İzleme ve Değerlendirme Raporu 2017, Eğitim Bir Sen
[iii] http://www.karar.com/yazarlar/mehmetocaktan/imamhatiplerinkalitesorunu4691
Aydın Tonga
https://odatv.com/imamhatiplerinnekadarayricaliklioldugunuburakamlarigoruncedahaiyianlayacaksiniz03051854.html