Lüks apartmanların dibinde, derme çatma yapılan evin ikinci katında yaşıyorlar. İki göz odanın aylık bedeli 900 lira. İçeride ağır bir rutubet kokusu… Bir çekyat, bir minder, eski bir soba ve duvarda bir televizyonun bulunduğu odada yaşıyorlar. Sobanın içindeki kömür bile borçla alınmış. Evin iç kapıları bulunmuyor. Tuvaletin kapısı olmadığı için bezden perde yapılmış. Ağır bir yoksulluk evin dört yanını kaplamış durumda.
Ümraniye-Dudullu metrosundan çıktıktan sonra 10 dakikalık bir yürüyüşle evlerinin önüne geliyoruz. Kadir ve Elif A. çifti, daha iyi bir yaşam için Kayseri’den İstanbul’a göçmüş… Yaşları 7-5 ve 2 olan üç çocukla yaşam mücadelesi veriyorlar.
SALGINDA İŞTEN ÇIKARILDI
Evrensel’den Eylem Nazlıer’in haberine göre Kadir 30 yaşında, Elif ise daha 23’ünde. 8 yıldır evliler. Koronadan önce hayatları bir nebze güzelmiş. Salgınla birlikte Kadir işten çıkarılmış. Çalmadığı kapı kalmamış Kadir’in: “İstanbul’a iş için geldim. Bir iş imkanı vardı, başladım işe, kısa süre sonra koronadan dolayı işten çıkardılar. Şimdi de iş arıyorum, bulamıyorum. Virüsten dolayı hiçbir yer almıyor. Yaklaşık iki-üç ay oldu işsizim. Başvuru yaptığım hiçbir yer dönmedi. ‘Dönüş yaparız’ dediler ama dönen olmadı. Ne iş olursa yaparım, çocuklarım için. Baktım iş bulamayacağım şimdi de çöplerden kağıt topluyorum, hurda falan. Topladıklarımı iki, üç gün biriktiyorum, öyle satıyorum 40-50 TL kazanıyorum.”
"PEYNİR BİZİM İÇİN LÜKS"
Kadir’le konuşmamız esnasında soba tütüyor. Odayı duman kaplıyor. Bu sırada Elif, “Gel buzdolabını gör” diyor. Eskimiş bir buzdolabı, içi boş sayılır. Birkaç domates, salatalık, yeşil zeytin ve yumurta var. Salgından sonra hayatlarının giderek zorlaştığını aktaran Elif yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Peynir bizim için lüks abla. Zor buluyoruz. Eşimin çöpten getirdiklerini yıkıyorum, çocuklarıma yediriyorum. Geçen çöpten mandalina getirdi, kenarları çürüktü, çürük olan kısmı attım, yıkadım, çocuklara yetirdim. Yenmez ama mecburiyetten. Makarnayı suda kaynatıyorum çocuklara yağsız, salçasız veriyorum. Bazen marketlerin kenarına koyulan meyve sebzeyi bazen de akşam pazar toplandıktan sonra gidiyorum, sokağa atılan meyve ve sebzelerden seçiyorum. Çok zoruma gidiyor ama mecburum.”
"TARİHİ GEÇEN TAVUKLARI YİYORUZ"
Kırmızı et alamadığını, kurbanda komşuların getirdiğini söyleyen Elif, “Tavuğu da çöpten alıyorum. Tarihi geçince marketler çöpe atıyor. Bir-iki gün tarihi geçenleri alıyorum. Pişirip çocuklara veriyorum. Korkuyorum bir şey olur diye ama başka çarem yok. Çaresizim. Çocuklar bazen parka gidiyorlar çocukların elinde yiyecek görüyorlar gelip evde istiyorlar ben de alamıyorum. Ağlıyorlar ‘Markete gidelim, çikolata alalım’ diyorlar, yok ki para vereyim” diyor.
"BEBEK BEZİ ALAMIYORUM, POŞETLE BAĞLIYORUM"
2 yaşındaki çocuğuna bebek bezi alamadığını ifade eden Elif, “Poşetle bağlıyorum üstüne de çaput çekiyorum” diyerek yaşadığı yoksulluğu özetliyor.
"BU KIŞ NASIL GEÇECEK?"
İki aydır kirayı ödeyemediklerini söyleyen Elif, “Elektrik, su faturalarını bu ay ödeyemedik. Ev sahibi idare etti, komşular idare ediyor ama nereye kadar. Bende bilmiyorum nasıl olacak. Ekmeği bulamıyoruz, ev sahibim biraz yardım etti. Kömürümüz, odunumuz da yok. Bu kış nasıl geçecek?” diye soruyor.
"HEP YOKLUKLA GEÇTİ HAYATIM"
Elif sözlerine şöyle devam ediyor: “Hep yoklukla geçti, iyi hayatım olmasını isterdim. Evimin güzel olmasını isterdim. Çocuklarıma marketten, temiz yiyecek almak isterdim. İlkokul üçe kadar kadar okudum, yokluktan okuyamadım. Bir gün aç, bir gün tok geçiniyoruz, bizim kaderimiz de bu.”
"MUZ İSTİYORUM"
Çocuklarla da konuşmaya çalışıyorum. Ne istediklerini sorduğumda 7 yaşındaki çocuk, “Yiyecek istiyorum, bilgisayar istiyorum, akülü arabamız yok ondan istiyorum” diyor. 5 yaşındaki çocuğun istediği ise muz ve akülü araba...