Anadolu BuluşmasıYerel Medya 2021 Çalıştayı’na katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bürokratlara yönelik çağrısını yineledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yönelik açıklaması hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
* Sayın Erdoğan bir açıklama yapmış ve şunları söylemiş; ‘Kılıçdaroğlu’nun kamu görevlilerine yönelik çağrısı suçtur. Bay Kemal’in heves ettiği vesayet günleri geride kaldı.’
* Yolsuzluklarına karşı mücadele edeceğim. Yolsuzlukları savunanlara karşı mücadele edeceğim. Bunu en başta bilmesi gereken de Sayın Erdoğan’dır.
* ‘Kamu görevlilerine yönelik tehdit’ bir daha söylüyorum ; kanun dışı talimatları kim yerine getirirse, fakirin fukaranın cebine kim elini atarsa, fakirin fukaranın hakkını kim yerse onun karşısında olacağım, yanında Erdoğan dahi olsa.
* Adaletten, haktan, hukuktan yanayım. Kanuna uyan, görevini yapan, vatandaşın hakkını koruyan herkesin benim başımın üstünde yeri var. Siyasi görüşü, kimliği ne olursa olsun. Ama beytülmala el uzatıyorsanız kimse kusura bakmasın.
* Madem ki ‘Bay Kemal'e bunu söylüyor, o zaman ‘Bay Kemal' kendisine şunu söylesin: Sağlık Bakanlığı'ndaki rezalete ne diyorsun? “
“POLİTİKACILARIN ALKIŞA DEĞİL, SAĞLIKLI ELEŞTİRİYE İHTİYACI VAR”
Toplantıdaki konuşmasında bağımsız ve özgür medyanın önemine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Gazeteciliğin, yaşanan sorunları iktidar sahiplerine aktaran çok önemli bir organ olduğunu politikacıların bilmesi lazım. O nedenle politikacıların alkışa değil, sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Hatamız var mı? Elbette herkesin hatası olur, bizim de hatalarımız olabilir. Ama bize hatalarımızı bağımsız olarak bildirecek bir medya olursa aynı hatayı tekrar etmeyiz. Buna ihtiyacımız var.” şeklinde konuştu.
“DİRENEMEZE VAZGEÇİYOR BU İŞTEN”
Kılıçdaroğlu, medyada yaşanan sorunları şu şekilde sıraladı:
“Eğer bir iktidar, medyayı sürekli kendisini öven bir organ haline getirmek istiyorsa, bağımsız medyayı bir şekliyle yok etmek isteyecektir. Bunun birinci yolu, ‘Medya patronunu acaba nasıl susturabilirim?'… ‘Vergi denetimlerini nasıl yaparım?' ‘İncelemeleri nasıl başlatırım?' ‘Yargıyı nasıl sopa olarak kullanırım?' ‘'Gazeteyi artık bundan sonra televizyonuyla beraber şuna satacaksın' baskısını nasıl uygulayabilirim?' Türkiye'nin yaşadığı temel sorunlardan birisi bu. Medya patronu üzerine yoğun bir baskı. Direndi direndi, direnemezse vazgeçiyor bu işten.
“BASIN İLAN KURUMU İNFAZ KURUMUNA DÖNÜŞTÜ”
Basın İlan Kurumu aslında çok iyi niyetlerle kurulmuş, yerel medya dahil medyayı destekleyen bir kurum. Finans imkanı sağlayan bir kurum. Ama bugün, iktidarı sorguladığı için, ‘Ben size ceza veriyorum ve size ilan vermiyorum' diyen bir infaz kurumuna düşmüş durumda. Bu çok ciddi bir sorun. Bizim bugüne kadar hiç tanık olmadığımız gelişmeleri ve olayları birebir görüyoruz ve tanık oluyoruz. Türkiye'nin buradan çıkması lazım.
“RTÜK KURULUŞ AMACININ DIŞINA ÇIKMIŞ DURUMDA”
Başka bir konu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. Kuruluş amacının tümüyle dışına çıkmış durumda şu anda. ‘İktidarı eleştiren televizyonlara nasıl ceza veririm?', bu arayış içinde. Bu arayışa kilitlenirseniz medyanın bağımsızlığını, özgürlüğünü mahvedersiniz. Bir anlamda sansür kurumu olmanın dışına çıkmak zorundadır. Sadece politikacılardan oluşan bir kurul, elbette ki tepeden gelen talimatların gereğini yapan bir kurula daha kısa sürede dönüşebilir. Bunun da değişmesi lazım.
“BAZEN YARGIYI DA SOPA OLARAK KULLANIYORLAR”
Bütün bunlar yetmiyor, bazen yargıyı da sopa olarak kullanıyorsunuz. İki şekilde. Birincisi; gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması. Oysa var olan yasada tutuklamanın istisnai bir kurum olduğu ifade edilir. İkincisi; Doğru haberlere erişim hakkının yargı kararıyla engellenmesi. Haber yanlış değil ama birilerini rahatsız eden haber. Gidiyorsunuz mahkemeye, adamını buluyorsunuz ve bu haber kaldırılıyor.
“SAHTE TİRAJLAR ÜZERİNDEN AÇIKÇA DEVLET SOYULUYOR”
Bir başka sorun, sahte tirajlar. Geçen yıl bütçe görüşmelerinde bunu ifade etmiştim, Fuat Oktay'a söylemiştim. ‘Bağımsız bir denetçi gönderin, gerçek tirajlar üzerinden Basın İlan Kurumu versin paraları. Sahte tirajlar üzerinden açıkça devlet soyuluyor. Hepimiz bunu biliyoruz aslında. Başka bir konu, kamu reklamları. Kamu kurumlarının reklamları var, bu reklamlar sadece iktidarı öven medya organlarına gidiyor. Diğer yerlere gitmiyor. Olması gereken; tirajına göre yaparsınız, objektif kurallara göre yaparsınız, reyting ölçümlerine göre yaparsınız ve hiç kimse bundan rahatsız olmaz. TRT'nin tarafsızlığı… Bağımsız bir kurum. Bağımsız olmadığını ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz.
“GAZETECİLER FİİLİ SALDIRILARA DA UĞRUYOR”
Bu söylediklerimin dışında gazetecilere doğrudan fiili saldırılar da oluyor. Özellikle köşe yazarlarına, beğenilmeyen yazıları dolayısıyla doğrudan doğruya sokağın ortasında fiili saldırılar olabiliyor. Silahlı saldırılar olabiliyor. Eğer iktidarın yanındaysanız bunların hiçbirisi olmuyor, para bolluğu içinde görevinizi yapıyorsunuz. Bağımsız bir gazeteciyseniz, bağımsız bir medya kurumuysanız bütün bu sorunlarla şu veya bu şekilde karşı karşıya kalıyorsunuz.”
“GAZETECİNİN KESİNLİKLE TUTUKLANMAMASI LAZIM”
“Ne yapmalıyız?” diye soran Kılıçdaroğlu, bu sorunların çözümü için atılması gereken adımları da şöyle açıkladı:
“Birincisi şu: Haber yapan gazetecinin kesinlikle tutuklanmaması lazım. Yargılama olabilir tabi. Bağımsız mahkemeye gider, yargılanır. Ama onu daha başlangıçta gözaltına alıp tutuklarsanız, medya özgürlüğüne büyük bir darbe vurmuş olursunuz. Gazeteciyi tutuklama, gözaltına alma, bunu kaldırmak lazım.
“KİMİN GAZETECİ OLDUĞUNA İKTİDAR KARAR VERMEZ”
Kimin gazeteci olup olmadığına siyasi iktidar karar vermez. Kimin gazeteci olup olmadığına gazeteciler karar verir. Sizin bir çatı örgütünüz var veya olmalı. Kime basın kartı verilecekse onlar karar vermeli. Gazetecilik mesleğinin önemine en çok gazeteciler değer verirler. Dolayısıyla gazeteci dediğimiz arkadaşın görevini yapıp yapmadığına veya gazeteci olup olmadığına devletin kurumları değil, fiilen bu işi yapan kurumların karar vermesi lazım ve basın kartını vermesi gerekiyor. Bunun da bağımsız bir kurum tarafından, duayen gazetecilerden oluşan bağımsız bir kurul oturur karar verir ve basın kartını vermiş olur.
“BU AYNI ZAMANDA BİR SOYGUNUN ÖNLENMESİ DEMEKTİR”
Basın İlan Kurumu'nun yeniden yapılanması lazım. Meslek örgütlerinin sayısının artırılması lazım. Gazetecilerin temsil sayısının artırılması gerekiyor. Gazete tirajlarının bağımsız denetim kurumları tarafından denetlenmesi, gerçek tirajların ortaya çıkarılması ve ona göre Basın İlan Kurumu'nun buralara kaynak aktarması gerekiyor. Bu aynı zamanda bir soygunun önlenmesi demektir.
“MESLEK KURULUŞLARININ DEVREYE GİRMESİ LAZIM”
Basın İlan Kurumu'nun fiyat tarifeleri de siyasi iktidarın iki dudağı arasında. Bunun da değişmesi lazım. Bu konuda meslek kuruluşlarının devreye girmesi lazım. Objektif kurallar içerisinde bu fiyatların belirlenmesi lazım. Özellikle Basın İlan Kurumu'nun yerel medyaya pozitif ayrımcılık yapması lazım. Eğer pozitif ayrımcılık yapılmazsa, yerel medyanın çok daha zor koşullarda görev yaptığını biliyoruz, büyük sıkıntılar çektiğini biliyoruz. Bazen çalışanlarına ücret ödemekte zorluk çektiğini biliyoruz.
“SENDİKALAŞMA ZORUNLU OLMALI”
Medyada sendikalaşma zorunlu olmalı. Bunu şunun için ifade ediyorum; medya çalışanı patronuna karşı da haberinin arkasında durma gücüne sahip olmalı. Sendikalaşma olmalı ama ücret sendikacılığı değil. Dolayısıyla gazeteci, yakaladığı haberi özgürce yazabilmeli. Patron, ‘Şu haberi yazma, bana kızarlar' dediği zaman da, ‘Hayır ben bu haberi yazmalıyım' diyebilmeli, gazete basabilmeli. Çünkü arkasında sendeki olduğunu bilmeli.
“DAHA FARKLI BİR YAPI SAĞLANABİLİR”
RTÜK'ün yeniden yapılanması lazım. Siyasetçilerin sayısı çok, minimum yapılabilir. Bu konudaki medya kurumlarının temsilcilerinin sayısı artırılabilir ve daha farklı bir yapı sağlanabilir.”
“ÖYLE BİR NOKTAYA GELDİK Kİ…”
Kılıçdaroğlu, atılması gereken adımları sıraladıktan sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunlar olabilir mi? Olabilir. Ama bunlardan şok daha önemlisi, sizlerin etik değerlere bağlı olarak çalışmanızdır. Öyle bir noktaya geldik ki… Eskiden bir yolsuzluk bir bakanı götürürdü, bir iktidarı devirebilirdi. Adeta yolsuzluk meşrulaştı bizim ülkemizde. Yolsuzluk yapmayanın eleştirildiği bir Türkiye tablosu çıkmaya başladı. Siyasetçilerin ne kadar sorumluluğu var, gazetecilerin ne kadar sorumluluğu var? Haberi yazıyoruz, önemli bir haber, 3 gün sonra o haberi herkes unutuyor. Karşılığını alamıyoruz, bedelini alamıyoruz o haberin. O zaman farklı bir tablo çıkıyor ortaya.
“HEPİMİZİN SORUMLULUĞU VAR”
İktidar sahipleri alkış ister, doğrudur. Ama en çok sağlıklı eleştiriye ihtiyaçları var. Ama gazeteci objektif olmayı yitirdiği andan itibaren, sadece belli bir yeri desteklemek amacıyla haber yapmaya başladığı andan itibaren saygınlık dediğimiz alan yara almaya başlıyor. Ve bunda hepimizin sorumluluğu var.”
“KORO HALİNDE SALDIRIYORLAR”
Kılıçdaroğlu, dün sosyal medyadan bürokratlara seslendiği videosuna ilişkin de şunları söyledi:
“Koro halinde saldırıyorlar, ‘Vay bunu nasıl söylersin!' diye. Bütün bu tablo olurken asla karamsarlığa kapılmadım. Karanlığın en koyu olduğu dönem, güneşe en yakın olduğumuz dönemdir. Haksızlıklara karşı kesinlikle duracağım. Buna inanmanızı istiyorum. Baskılar olacak mı? Elbette olacak. Tehditler olacak mı? Elbette olacak. Ama bu kardeşinizin, adalet için 450 kilometre yürüyen bu kardeşinizin, haksızlıklar karşısında susmayacağını öncelikle sizin çok iyi bilmenizi isterim.”
https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/kilicdaroglundanerdoganajetyanit26712197/