Taşcı, Akit TV’de Ahmet Maranki’nin “Olmadı artık Belgrad Ormanı’nda bir ağacın altında talim şeyimizi oraya gömdük. Çıkaracağız sokağa artık ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deyip…” sözlerini hatırlatarak ceza verilmediğine dikkat çekti. RTÜK Üyesi Taşcı, "Buradan kin ve nefret söylemi çıkarabilmek için Cumhuriyet’e, demokrasiye ve laikliğe düşman olmak gerekmektedir" diyerek ifade özgürlüğü ve demokrasi vurgusu yaptı.
Uğur Dündar’la Halk Arenası programında usta tiyatrocu Metin Akpınar, “Bizim bu polarizasyondan bu kargaşadan kurtulmamızın tek çaresi de demokrasi diye düşünüyorum. Oraya ulaşabilirsek ne ala kavga dövüş olmaz biz bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak her faşizmin olduğu gibi karşılaştığı gibi belki liderini ayağından asarlar belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir ama bize yazık olur, biz harap oluruz” demişti.
Bu sözler üzerine Akpınar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı tarafından RTÜK’e şikayet edildi. Şikâyeti değerlendiren RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı, programın yayınlandığı kanala beş programlık yayın durdurma cezası vermişti.
RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi Taşcı ise bu cezaya karşı oy vererek, gerekçesinde demokrasi vurgusu yaptı. Metin Akpınar’ın Müjdat Gezen ile birlikte konuk olduğu programda sarf ettiği sözlerinden dolayı ceza verilemeyeceğini savunan Taşcı, Ahmet Maranki’nin Akit TV’de kullandığı, “Olmadı artık Belgrad Ormanı’nda bir ağacın altında talim şeyimizi oraya gömdük. Çıkaracağız sokağa artık ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deyip…”sözlerinin ifade özgürlüğü olarak değerlendirildiğini hatırlattı.
Akpınar’ın programdan bir gün sonra polis eşliğinde adliyeye götürülüp sorgulandığını anımsatan Taşçı, karşı oy yazısında, “Akpınar’ın demokrasi, laiklik ve Cumhuriyet’in geleceği üzerine söylediği sözlerin kulaklarımıza küpe olması gerekirken buradan kin ve nefret söylemi çıkarabilmek için Cumhuriyet’e, demokrasiye ve laikliğe düşman olmak gerekmektedir” dedi. Taşçı, Akpınar’ın sorguya çekilmesiyle milyonlarca yurtseverin, farklı düşünen ve düşüncelerini ifade eden insanın da sorguya çekildiğini vurguladı.
İşte özetle Taşcı’nın karşı oy yazısı:
“Somut olayda bahsi geçen gün ve tarihte HALK TV’de yayınlanan Uğur Dündar İle Halk Arenası programı, siyasal iktidara muhalif siyasetçi, sanatçı, yazar vb. kişilerin medyada yer bulabildiği az sayıdaki programlardan birisidir. Doğası gereği bu programda siyasal iktidara yönelik eleştirilerin yer alması olağandır. Bahsi geçen günde ve saatlerce süren programın konukları, sanatçılar Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’dir. Özellikle Akpınar’ın siyasal iktidara ilişkin eleştirileri sosyal medyada yoğun bir şekilde yer almış ve hemen ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Beni ipe götüreceklermiş. Bunu sanatçı görünümü altındaki müsveddeler yapıyor. Senin her yerin sanatçı olsa ne olur. Şimdi yargıya gitsinler bunun hesabını versinler. Öyle karşılıksız bu işleri bırakamayız. Bunun bedelini ödeyecekler’ ifadeleri ile ağır eleştirilerine hedef olmuş hafta sonu süratle adli soruşturma başlatılmış ve Üst Kurul’un da ilk toplantısında gündemine getirilmiştir.
Dündar’ın toplumun son dönemlerde ayrıştırıldığı ve bu konu hakkında ne düşündüğü sorusu üzerine Akpınar Eugene Ionescu’nun Gergedan isimli eseri üzerinden benzetme yoluyla Türkiye’de oluşan sakil insan ve düşünce türünü eleştirmiştir. Burada belirli bir siyasi partiyi ya da seçmeni işaret etmeden genel bir ifade şekli ile ‘Kargaşayı da bölünmeyi de polarizasyonu da maalesef bunlar yapıyor. Bunların karşısında ancak insan olarak insanlığımıza sahip çıkarak bunları saf dışı etmek zorundayız başka çaremiz yok diye düşünüyorum. Eğer bu polarizasyon böyle giderse bırakın sokak şeyini hak aramayı iç savaşa kadar gideriz Allah göstermesin hakikaten. Onu hiç birimiz arzulamadığımız için gene bazı kavram kargaşası yaratan tarifleri yeniden yapmak gerekir diye düşünüyorum’ ifadelerini kullanmıştır.
Konuşmasının bundan sonraki kısmında gerçekten entelektüel bir doyuruculukla ‘demokrasinin’ ülkemizde ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine yönelik açıklamalar yapmaktadır. Tarif ettiği türden çoğulcu katılımcı bir demokrasiye erişemezsek, tarihte demokratik gelişmesini tamamlayamayan ya da sekteye uğratan ülkelerde yaşananları anımsattıktan sonra ‘ama bize yazık olur, biz harap oluruz. Bu güzel bir ülke, necip Türk Milletidir, necip bir Türk Milletidir, bize kıymasınlar.’ sözleri ile yaşadığı coğrafyaya ve bu topraklarda yaşayanlara olan sevgisini net bir dille ifade etmiştir.
Konuşmanın bundan sonraki kısmında ise laiklik tanımı üzerinde durmuş ve nasıl bir laiklik arzuladığını ‘Din işleri ile devlet işleri çeliştiğinde devletin devletten yana olayı çözmesidir laiklik’ ifadeleri ile tanımlamıştır.
“ŞU ANKİ SİYASETÇİLERE BİR HATIRLATMADA BULUNMUŞTUR”
Son olarak rapora konu olan ‘Bolşevik olmadığı halde Bolşevizm’i gösterip İstiklal Savaşı'nda Ruslardan yardım alan bir strateji. Onun dışında kim Rusya'ya döndüyse iktidardan gitti onu da söyleyeyim. Adnan Menderes bir ay sonraya randevu almıştı ihtilal oldu, Süleyman Demirel aynı şekilde kuzeye döndüğü zaman ihtilal oldu. Bakalım darısı kimin başına’ ifadeleri ile Rusya ile cumhuriyet tarihindeki diplomatik ve siyasi ilişkilerin geçmişine değinmiş ve şu anki siyasetçilere bir hatırlatmada bulunmuştur.
Karara konu raporu hazırlayan uzman bir yayıncıyı çok ağır bir şekilde etkileyecek olan 6112 sayılı Kanun’un 8/1b bendinden istediği cezayı gerekçelendirmemiş ve sadece bu ifadelerin ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik eder’ olduğunu söylemiştir. Söylenen söz ile doğuracağı etki arasında bir illiyet bağı olması gerektiği açıktır. Bu raporda ve Üst Kurul kararında bu türden bir illiyet bağı görülmemektedir.
Yukarıdaki uluslararası ve ulusal mevzuat ile mahkeme kararları bağlamında, Akpınar’ın programda kullandığı ifadelerin “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiğini söylemek” mümkün değildir. Demokrasi, laiklik ve cumhuriyetin geleceği üzerine söylediği sözlerin kulaklarımıza küpe olması gerekirken buradan kin ve nefret söylemi çıkarabilmek için cumhuriyete, demokrasiye ve laikliğe düşman olmak gerekmektedir. Zira programda Akpınar’ın sözlerini geniş bir perspektifle ve özüne bakarak incelediğimizde yukarıdaki kavramlara övgüler olduğu görülmektedir. Bu şekildeki bir yaklaşımla televizyon programlarında siyaset ve demokrasi tarihine ilişkin bir kişinin görüş bildirebilmesi olanaksız hale gelecektir. Bu sebeple programda kullanılan dil ve konukların görüşleri açısından kamusal sorumluluğa aykırı ve ifade özgürlüğünü aşan bir yön yoktur.
İhlale konu programda, Akpınar tarafından sarf edilen; ‘Belki liderini ayağından asarlar belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir’ sözlerini cımbızla çekerek sanki Sayın Cumhurbaşkanını tehdit ediyormuş gibi değerlendirilmesi hayatın olağan akışı ile örtüşmemektedir. 77 yaşında ve yaklaşık altmış yıldır tiyatro, sinema ve kabare yapan; halkın büyük kısmı tarafından sevilen, ömrü insanları güldürmek, güldürürken düşündürmekle geçmiş bir sanatçının bu tarz bir çağrı yapması zaten hayatın olağan akışına uygun değildir.
Programın hemen ertesi günü polis eşliğinde adliyeye götürülen Metin Akpınar sorgusunun ardından Anadolu 3. Sulh Ceza Hakimliğince adli kontrol şartıyla bırakılmıştır. Akpınar’a yönelik bu gözaltı ve sorguya çekilme biçimi, toplumun geniş bir kesiminde farklı düşünenlere, muhaliflere gözdağı verildiği biçiminde yorumlanmıştır.
GERÇEK ANLAMDA TAHRİK EDENLERE CEZA VERİLMEDİ
Oysa ki, Metin Akpınar; ülkemizin yaşadığı en ağır koşullarda, demokrasinin kesintiye uğradığı yıllarda, insanların işkencelerden geçirildiği dönemlerde bile oyunları, kabareleriyle, siyasi hicivleriyle iktidarları, siyasileri eleştirmiş, ülkenin değişik dönemlerinde yaşananları, gelişmeleri hep yurtsever kişiliğiyle yurttaşlara ve topluma anlatmaya, aktarmaya çalışmış bir kişiliktir.
Her ne kadar fiziki olarak yalnızca Metin Akpınar polis eşliğinde Adliyeye götürülmüş olsa da aslında milyonlarca yurtsever, farklı düşünen, düşüncelerini ifade eden insanlar da o gün ‘sorguya’ çekilmiştir.
Tüm bu yorumlardan daha vahim olarak, televizyonlarda halkı kin ve düşmanlığa ‘gerçek anlamda’ tahrik eden ve toplumda nefret duyguları oluşturan birçok ifadeye ilişkin Üst Kurul’da ifade özgürlüğünün en geniş şekilde uygulandığı da bir vakadır. Buna en yakın örnek olarak Akit TV’de Ahmet Maranki’nin 23.05.2018 tarihinde kullanmış olduğu ifadelere ilişkin verilen karar (2018/2653) ve 22.01.2018 tarihinde yayınlanan Afrikalı Ali programında sunucunun ‘Afrin operasyonuna itiraz eden ister gazeteci, ister milletvekili olsun hemen vurun’ ifadelerinin ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmiş olması (2018/1333) gösterilebilir.
Bunların dışında Üst Kurul’ca iktidar dışındaki siyasi parti ve düşüncelere ağır şekilde hakaretlerin edildiği, bu bağlamda halkın bir kısmının sürekli rencide edildiği ve nefret duygularını körükleyen siyasi propaganda kanallarına 2018 yılı başından beri ‘ifade özgürlüğü ile tarafsızlıkdoğrulukinsan onuru denkleminde sorunlu olan ‘düzenlenen toplam 35 rapordan 31 tanesinde ifade özgürlüğü bağlamında müeyyide uygulanmasına gerek olmadığı yönünde karar alınmıştır. Bu bağlamda Üst Kurul’un bu yöndeki kararları tutarlı değildir; kararlar konusunda içtihat oluşturacak nitelikte objektif ölçütler ışığında değerlendirmeler yapılabilmelidir’ görüşünde olduğum için çoğunluk kararına katılmıyorum.”
https://odatv.com/rtuktekikarsioyyazisiortayacikti24021917.html