Corona virüsü salgını ile dikkatsiz davrandığımız her an onların emeklerine biraz daha saygısızlık ediyoruz. İzinleri iptal edildi, emekli olmaları yasaklandı en kötüsü de aralarında bu amansız salgına yenik düşüp yaşamlarını yitirenler oldu. Sağlık çalışanları dünyadaki süper kahramanların çizgi romanlarda değil gerçek hayatta etten ve kemikten olduklarını her geçen gün bir kez daha ispatlıyor.
Birinci dalgayı tam atlattık derken Kurban Bayramı'nın da etkisiyle Türkiye yeniden salgının pençesine düştü artık hastalığın seyrini vaka sayılarıyla değil hasta sayılarıyla belirliyoruz.
Salgında yeni zirvenin kendini hissettirmesiyle birlikte 27 Ekim tarihinde sağlık çalışanlarının yasal mazeret hariç yıllık izinleri durduruldu. Hükümet ise salgınla mücadelede yeterli sağlık personeli sayısının tutturulabilmesi için sağlık personelinin istifa etmesini yasakladı. Emeklilik işlemleri de durduruldu. Onlar büyük bir özveri ile çalışmaya devam ederken yurdun dört bir yanındaki sağlık çalışanları salgının birinci dalgasının ikinci zirve döneminde yaşadıklarını SÖZCÜ okurlarına anlattı.
Temmuz sonuna kadar sürecin iyi yönetildiğini kaydeden doktor E.K., çalışma arkadaşlarında eylül ayına doğru bir tükenmişlik gözlediğini aktarıyor. E.K., “Pandemi hastanesinde ve özellikle yoğun bakımda çalışan arkadaşlarımla eylül ayında konuştuğumda hepsinde bir tükenmişlik durumu algıladım. Bir arkadaşımın uzun süre ayakta kalmaktan dolayı ayakları ödemliydi. Aylardır genelde sadece doktorlar ve hemşireler üzerine vurgu yapılıyor. Sayı olarak yardımcı sağlık personelleri daha fazla ve onlar da çok büyük tehlike altındalar. Maalesef kamuoyunda bunlar yeteri kadar vurgulanmadı” diye konuştu.
Aynı dönem fakülteden mezun arkadaşlarının Eylül ayında teker teker coronaya yakalandığını kaydeden E.K., “Sonuç olarak her şeye rağmen Türkiye’nin bu süreci çok kötü yönettiğini düşünmüyorum. İlk günlerde Sağlık Bakanı’nın da bizim yanımızda durması bizi ciddi anlamda motive etmişti. Sadece önlemleri biraz erken gevşettik” diyor.
İzin ve istifa yasağına da değinen E.K., “Bir taraftan Sağlık Bakanlığının yapabileceği çok bir şey yok diye düşünüyorum ama bir taraftan da bu insan haklarına aykırı” ifadesini kullanıyor. Kararın kendisine doğru gelmediğini belirten E.K., şöyle devam ediyor: “Müzikli restoranları açık tutalım, tatil yerlerini açık tutalım, düğünler ve mitingler yapılsın, insanları kalabalıklardan uzak tutacağımız her yeri açık olsun ama bunun ceremesini sağlık çalışanı çeksin. Ekonomi yüzünden bazı yerleri kapatamıyor olmalarını anlıyorum ama bunun ceremesini neden sürekli olarak sağlık çalışanları çekmek zorunda?”
E.K. salgının başlarında kendilerine yeterli ekipman dağıtılmadığını, koruyucu ekipmanları kendisinin satın aldığını söylerken bu durumun ülkesi için üzücü olduğunu sözlerine ekliyor.
Bir aile sağlığı merkezinde doktor olarak görev yapan B. T., sağlık çalışanlarının izin hakkının alınmasına tepkili. B.T. her gün korku içinde yaşadıklarını belirterek, “Ülkemizde sağlık çalışanlarına gereken önem verilmiyor. Salgının bu boyutlara ulaşmasında biz sağlıkçıların değil salgını yönetenlerin sorumluluğu vardır” ifadelerini kullandı.
Her gün virüsü kapma korkusu ile çalıştıklarını anlatan doktor “Meslekten istifa etmenin de yasaklanması çok yanlış ve kabul edilemez. Biz köle değiliz ama zorla çalıştırılıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Acil tıp uzmanı D. Z. ise, coronaya yakalanıp evinde tedavi olmaya giden bir sağlık personeli yüzünden diğer sağlık personellerinin sırtına daha çok yük bindiğini anlatıyor.
Pandeminin başından daha kötü bir durumda olduğunu savunan D.Z “Sağlık çalışanlarını koruyamıyoruz. Her gün bir hemşire, bir doktor pozitif olup izne ayrılıyor. Pozitif olan her sağlık çalışanı geride kalanların daha çok çalışması anlamına geliyor. Sağlık çalışanları olarak yorulduk ve tükendik. İzin, istifa yasağını da iyi karşılamadık. Sağlık çalışanları Covid19 testi vermiş olsalar dahi pozitif çıkana kadar çalışıyorlar. Bu da üzerlerinde baskı oluşturuyor. Yüksek temaslı değillerse de çalışmak zorundalar. Bunların üzerine bu tarz uygulamaların da işleme girmesi, bizleri derinden üzüyor.” ifadelerini kullanıyor.
‘Süreç iyi yönetilemiyor’ diyerek sözlerine devam eden D.Z., “Fiziki şiddetin yanı sıra sözel şiddet de artmış durumda. Herkes bu süreçte oldukça gergin. Test için insanlar saatlerce sırada bekliyor. Corona virüsü dışında normal hastalar da istedikleri zaman sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorluk yaşıyor. Filyasyon ekipleri ilaç dağıtımlarına yetişemiyor, ambulans çalışanları günde sadece tuvalet molası veriyor, dinlenemiyor, yemeklerini seyir halinde yemek zorunda kalıyorlar. Üstümüze titreyecekleri yerde bizlere bu yasakları dayatıyorlar. Artık hastanelerde yer kalmadı, süreç yönetilemiyor.”
Bir pandemi hastanesinde çalışan hemşire A.Y., insanların hastane dışında hemşire olduğu için kendisinden uzak durduklarını söylüyor. A.Y., “Hayat kurtarmak güzel bir şey, işimizi severek yapıyoruz ama artık birilerinin de bizleri düşünmesini istiyoruz, kendimizi değersiz hissetmek istemiyoruz. Yaşadığım apartmandaki komşularım benden kaçıyor. Kapımın önünden nefes bile almadan geçmeye çalışıyorum” ifadelerini kullandı.
Baş hemşire olarak görev yapan K.A ağustos ayında acile trafik kazası için yaralılar geldiğini yaralılara steril pandemi kıyafetleriyle müdahale ettiği için yaralanın yakınları ile tartıştığını anlatıyor. K.A., “Steril kıyafetlerimle yaralılara müdahale ediyordum. Diğer arkadaşlar da yaralılardan birinin oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu.
O esnada birisi üzerime yürüdü ve beni hırpaladı. ‘Acele et, çıkar şu kıyafetleri, babamı kurtar' diyerek bağırdı. Acısını da anlayabiliyordum ama kıyafetlerimi çıkarmam mümkün değildi. Çünkü tulumum, koruyucu kıyafetim ve gözlüklerim, hem hastalarımızın hem de bizlerin sağlığı açısından vazgeçilmez.
Babasının acısından öyle yaptığını bildiğim için şikayetçi olmadım. Olsam da bir şey değişmeyecekti” diyerek sağlıkta şiddet utancını bir kez daha gözler önüne seriyor. K.A. başka bir zaman ise bir hasta yakınına ziyaretçi almanın yasak olduğunu anlattığı için suratına yumruk yediğini ifade ediyor. K.A., “Bir hasta yakınına pandemiden dolayı tek ziyaretçi kabul ettiğimizi ve içeri girmesinin mümkün olmadığını söyledim.
Bunun üzerine söylenerek uzaklaşsa da, bir anda koşarak arkadan saldırdı. Yüzüme yumruk darbesi yedikten sonrasını hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde darp raporu aldım ve şikayetçi oldum. Cezasını da çekmesini istiyorum. Aylardır evimize gidemedik, karşılığı bu olmamalıydı” diye konuştu.