Home
16 Kasım 2019 ( 78 izlenme )
Reklamlar

Siyanürlü toplu ölümler ne anlama geliyor? ‘Var olan travmalar dalga dalga yayılarak toplumsal travmaya neden oluyor’


Fatih ve Antalya’dan sonra Bakırköy’de yaşanan “siyanürlü toplu ölüm” yaşanması beraberinde çeşitli soruları da gündeme getirdi. Fatih ve Antalya’da intihar eden ailelerin geçim sıkıntısı yaşadıkları ortaya çıkarken, Bakırköy’de de babanın büyük bir borç batağında olduğu öğrenildi. Klinik Psikolog Melis Akyürek, siyanürlü intihar vakalarını ve toplumsal etkilerini TELE1’e anlattı.


İstanbul’un Fatih ve Bakırköy ilçeleriyle Antalya’da 3 ailenin öldüğü toplu ölüm vakalarının toplumda yarattığı etkiyi TELE1’e değerlendiren Klinik Psikolog Melis Akyürek, “Zaten var olan travmalar dalga dalga yayılarak toplumsal travmaya yol açıyor” dedi. Akyürek, art arda gelen ölümlü vakalarda sorunu yalnızca bireyin psikolojisine indirgemenin çözümsüzlüğe giden bir başka yol olduğunun altını çizerken, “İnsanların elinden hem işlerini hem mücadele yöntemlerini alırsanız öfke içeriye dönüyor” diye uyardı.

Fatih ve Antalya’dan sonra Bakırköy’de yaşanan toplu intiharların ardından “geçim sıkıntısı” sesinin giderek yükseldiğini görüyoruz. Geçim sıkıntısı, yoksulluk, hayatını idame ettirememe gibi gerçekliklerin intihara götüren bir kırılma noktası var mı?

Toplumun önemli bir kısmı çok uzun süredir geçinemediğini anlatmaya çalışıyor. Toplu intihar haberlerinden önce de maaşını alamadığı için kendini yakan, binanın çatısına çıkan, yoksulluğundan çocuğunu hastaneye kaldıramayıp cenazesini çuvalla kilometrelerce sırtında taşıyan, çocuğuna okul kıyafeti alamadığı için intihar eden baba haberleri, toplumun kollektif hafızasına yerleşiyor. Seçimler sırasında bir süreliğine yapılan tanzim satış sıralarının önünde bekleyen insanların öfkesini röportajlardan hatırlıyoruz.

Toplum, iktidarın kamu harcamalarında tasarrufa giderken savaşa girmekten imtina etmeyerek büyük harcamalara girişmesini izliyor. Pazarda temel besin kaynaklarının fiyatların fahişliğini sorduğunda “Bir kurşun kaç para, sen biliyor musun?” diye azarlanıyor.

‘İNSANLAR SIKIŞMIŞLIĞINI ANLATABİLMEK İÇİN DEMOKRATİK HAKLARINI KULLANAMIYOR’

İnsanlar artık adaletsizliği, eşitsizliği dile getirmek için yazar kasa atamıyor, sıkışmışlığını iktidara anlatmak için demokratik haklarını kullanıp sokağa da çıkamıyor. Çünkü bu onlar için daha fazla bela anlamına geliyor. İşten atılan insanlar işine geri dönmek için pasif eylem yaptığında apar topar gözaltına alınarak cezalandırılıyor.

İşçiler haklarını aramak için Ankara’ya yürümeye kalktığında günlerce engelleniyor. Kanser hastası Dilek, ilacını alamadığı için bakandan yardım istediğinde cebine para sıkıştırılıyor. Yoksulun, geçim sıkıntısı çeken yığınların kendini anlatabileceği her yol kapanıyor.

Sorunlarını görünür kılamayan insanlar, bakıyor ki bir başka yerde sorunlarını çözmek için aileler günlerce bir siyasi partinin önünde, devlet kontrolünde eylem yapabiliyor. Devlet onları görüyor, televizyonlar günlerce uzun sürelerde konu hakkında yayın yapıyor, devlet kendini tali bulduğu, sorumluluk almadığı konuda başka öznelerden çözüm arıyor yada arattırıyor.

‘VAR OLAN TRAVMALAR YAYILARAK TOPLUMSAL TRAVMAYA YOL AÇIYOR’

Ancak işsiz yığınları, geçinemeyen insanları görmüyor. Halkın yoksulluğu, geçinememesi, açlık sınırı devlet için giderilmesi gereken bir sorun haline gelemiyor. Sorunlardan doğrudan sorumlu olan devletin bu çözümsüzlüğü, inkarı, duymazdan gelmesi toplumun davranışının seyrini belirliyor. Giderek kutuplaşan toplum, adalete olan inancını yitiriyor. İzole edilmeye çalışılan kesimler, gücü elinde bulunduranların nefretiyle karşı karşıya kalıyor. Bireyin ruhsal ve fiziksel bütünlüğünü bozan sorunlar toplumsallaşıyor. Zaten var olan travmalar dalga dalga yayılarak toplumsal travmaya yol açıyor. Kırılma noktaları bu düzlemlerde gerçekleşiyor. Kişi, çözümü yok sayılan varlığını/varlıklarını ortadan kaldırmakta buluyor.

‘ÖFKE İÇERİYE DÖNÜYOR’

Çözüme, halkın refahına, yoksulluğuna dair onarıcı hiç bir planlama ne yazık ki ortada yok. bu sorunların, yaraların onarılmaması, nedenlerin çarpıtılarak ısrarla çözeme gidilmemesi toplumun güvenini derinden sarsıyor. Bu intiharlar bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. İnsanların elinden hem işlerini hem mücadele yöntemlerini alırsanız öfke içeriye dönüyor.

İntihar sonrası haberlerde, intihar eyleminin ‘psikolojik’, ailelerin ‘psikolojilerinin bozuk’ olduğu yönünde tartışmalar yapıldı. Bir uzman olarak bu vakaların nasıl yorumlanması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Art arda gerçekleşen bu intihar vakalarında sorunu yalnızca bireyin psikolojisine indirgemek, çözümsüzlüğe giden bir başka yoldur. İntihar davranışının nedenlerine baktığımızda ortak bir sorun var; geçim sıkıntısı. Kira borcunu, kredisini ödeyemeyen, iş bulamayan, evinden atılmak üzere olan, ailesine bakamayan insanların intiharlarıyla karşı karşıyayız.

ÇÖZÜM NEDİR? MEDYA OLAYA NASIL YAKLAŞMALI?

Yoksulluk nedeniyle bireyin ruhsal bütünlüğünün bozulmasının çözümünün tek yolu psikolojik tedavi olamaz. Bozukluğa yol açan nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmak durumundayız. Bunu ruh sağlığı uzmanları tek başına gerçekleştiremez. Toplum psikolojisini etkileyen yoksulluğun, ortadan kaldırılması bir devlet politikası haline gelmelidir. Toplumun iyileşebilmesi için devletin ve yetkili organların sorunla yüzleştiğini görmesi, çözüm arayışları ve adımları olduğuna inanması gerekir. Aynı zamanda toplumsal güven zeminin yeniden inşası ve kutuplaşmanın çözülmesi için yapıcı, barışçıl politikalar geliştirilmelidir.

Medya, ısrarla intihar aracı olarak kullanılan maddeyi, intiharın şeklini ve detaylarını ön plana çıkarıyor. Bu durum hem özdeşlik kuran kaygılı ve eğilimli bireyler için taklit edici bir unsur olmasına yol açıyor hem de intiharın asıl nedenlerinin üstünü örtmeye yarıyor.

‘İNTİHAR BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR’

“Toplumsal intihar” gibi bir kavramlaştırma doğru mudur?

İntihar olgusu ile ilgili ilk araştırmaları yapan Durkheim, intiharının nedenselliğinin bireyin ruhsal süreçleriyle alakalı olmasıyla birlikte, toplumsal etkenlerinin ele alınmasının gerekliliğinden bahseder. İntihar, kişinin kendisine yönelttiği şiddettir ve her zaman psikolojik bir rahatsızlıkla açıklanamaz. İntihar yada intihar girişimi yardım arayışı da olabilir. Toplum bilimlerinin alanına da giren toplumsal intiharlar, yalnızca bireysel bir eylem olarak açıklamaya çalışmak yetersiz kalır. Bireyin şekillenmesini sağlayan, içinde yaşadığı toplumun sosyal yapısı, normları, kültürü ve kurallarıdır. İntihar bu koşullardan ve toplumsal krizlerden, sosyal çözülmelerden, travmalardan ayrıksı düşünülemez. Sonuç olarak yoksulluk, işsizlik, yalnızlık, sosyal destek eksikliği, baskı, göç, toplum içindeki ani değişimler gibi nedenlerle ortaya çıkabilen intihar, bir halk sağlığı sorundur.

İntiharların toplumun vicdanına değdiği gözle görülür bir gerçek. Son dönemde sıklaşan bu intiharlar toplumun önemli bir kısmının yoksullukla, geçim sıkıntısıyla, geleceksizlik hissiyatıyla başa çıkmaya çalıştığını anlatıyor bize.

Art arada yaşanan intiharlara tanık olmak, yalnızca intihar edenlerin yakınlarını değil, toplumun belli kesimleri tarafından da derinden hissediliyor.

Dolayısıyla bu sürecin ardından hissedilen öfke, çaresizlik, yabancılaşma, kaygı ve benzeri duygular topluma nüfuz ederek yayılıyor. Toplumsal travmaya yol açan nedenler devam ediyor ve ortadan kalkmıyorsa toplumsal yapıda onarılması daha zor yaralar açılabiliyor.

Toplumsal hareketlilikler ise genellikle ezilmiş, haksızlığa uğramış ve baskı altında tutulmuş toplulukların, sınıfların, kimliklerin, tabakaların ortak amaç, ortak ideoloji, ortak nihai hedefe ulaşmak için harekete geçtiği olaylardır.

Dün Fransa’da bir üniversite öğrencisi, geçim sıkıntısı çektiğini ve devleti sorumlu bulduğunu belirterek yaşamını sonlandırdı. Ardından geleceksizliğin, Fransa gençliğinin ortak sorunu olduğunu belirterek çözümü için harekete geçmeye çağıran ve sorumluların istifasını talep eden eylemsellikler başladı.

‘İYİLEŞMESİ MÜMKÜN OLMAYAN YARALAR AÇMAYA DEVAM EDİLEBİLİYOR’

Toplumun tepkisini okuyamayan yada belki de okumak istemeyen devlet yapıları, bu sorunları çözmek, iyileştirmek, onarmak yerine üzerine baskı ve şiddetle giderek acıyı ve travmayı daha da arttırıyor. Toplumsal zemine yayılan güvensizlik duygusunu perçinleyerek iyileşmesi mümkün olmayan yaralar açmaya devam edebiliyor. Bu etki ve tepki döngüsü. Toplumsal sorunlar ve travmalar anlaşılmadıkça, çözülmedikçe, engellendikçe, toplum yeni isyanlara gebedir.

https://www.abcgazetesi.com/siyanurlutopluolumlerneanlamageliyorvarolantravmalardalgadalgayayilaraktoplumsaltravmayanedenoluyor55993

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

AKP'li yönetici 7 ayrı şirkete kayyım atandı! Melih Gökçek'ten bir skandal daha! İstifa etmeden 3 ay önce... Afrin’in tapusu Türkiye’de çıktı Erdoğan'ın 'öğretmen atama müjdesi' yetersiz kaldı!