Home
12 Nisan 2019 ( 37 izlenme )
Reklamlar

Tek ihtiyacımız Atatürk’ün formülü


Bazı aydınlarımız söz olarak her şey değişir deseler de Batı’yı hep ileri olmuş ve hep öyle kalacak bir uygarlık olarak görüyorlar.



Gelişmişlik de, gerilik de mutlak, kalıcı şeyler değildir. Yaşamı ve eserleriyle ilgili bir çalışma yaptığım Aydın Sayılı’dan, uygarlık merkezinin yer değiştirdiğini, canlılar gibi uygarlıkların da gelişme ve gerileme aşamalarından geçtiğini öğreniyoruz. Nitekim günümüzde ileri uygarlığı temsil ettiği söylenen Batı’da, gerileme, durgunluk, çürüme ve bilim karşıtı akımlarda artış gözlemleniyor.

Ord. Prof. Dr.Aydın Sayılı, Atatürk’ün eğitimiyle bizzat ilgilendiği bir bilim insanımız. Ülkemizde bilim tarihini meslek olarak seçen ve bu konuda doktora yapan ilk ad… Sayılı’nın doktora çalışmasını, ünlü bilim tarihçisi Prof. Dr. George Sarton yönetmiş. Bu doktora, Harvard Üniversitesi’nde yapılmış ve büyük bir olasılıkla dünyada, bilim tarihi dalında verilen ilk doktora derecesidir. Aydın Sayılı, çalışmaları ve yayınlarıyla Müslümanların özellikle de Türklerin, bilim tarihinde çığır açan öncülüklerini kanıtlarıyla ortaya koymuş ve dünyaya tanıtmış.

Aydın Sayılı, evrensel tarihin zincirleme birbirine bağlı olan dört ana uygarlıktan geçerek günümüze geldiğini açıklıyor: 1) Eski Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları; 2) Klasik Yunan Çağı Uygarlığı; 3) Ortaçağ İslam Dünyası Uygarlığı; 4) Batı Avrupa Uygarlığı.

RÖNESANS’IN KAYNAĞI TÜRKİSLÂM DÜNYASI

Aydın Sayılı, Rönesans’ın kaynağının Türkİslâm Dünyası olduğunu belirtiyor: “Batı Avrupa’nın bilgisizlik karanlığından sıyrılıp kurtulması, İslâm Dünyası’ndan aldığı feyiz sayesinde mümkün olmuştur. Yoğun çeviriler yoluyla Batı Avrupa milletlerince İslâm Dünyası’ndan alınan bu etkide tıp ve felsefe yanında, başta aritmetik, cebir, geometri, trigonometri ve astronomi olmak üzere, o çağın aşağı yukarı bütün bilim dalları yer almaktaydı. (…) Bilim, felsefe ve tıp kitaplarının on ikinci yüzyıl boyunca Arapçadan Latinceye tercümesinin Batı Avrupa’da on ikinci yüzyıl Rönesans’ı ile Karanlık Çağı sona erdirmiş olduğu, yerinde belirlenmiş bir olgudur”

Sayılı, fikirlerin ve bilimsel bilginin İslâm Dünyası’ndan Batı Avrupa’ya intikalinin (geçişinin) bu başlangıç “Rönesans”ından sonra, sona ermeyip, daha incelikli biçimde devam ettiğini ve bir ölçüde on yedinci yüzyıla kadar sürdüğünü belirtiyor. Kopernik, Galile ve Harvey gibi bilim adamlarının ortaya koydukları bilim devriminin başlangıç safhalarında, İslâm Dünyası’nın dikkat çekici etkileri olduğunu vurguluyor.[1]

STEFAN ZWEİG DA AYDIN SAYILI’YA KATILIYOR

Geçen ay okuduğum kitapta Avrupalı bir yazar olarak Stefan Zweig’ın, Haçlı Seferilerine ilişkin değerlendirmesinde, Aydın Sayılı’nın saptamalarına çok benzer açıklamalara rastlamak beni doğrusu hem şaşırttı hem de heyecanlandırdı. Gerçeğe bağlılığı ona olan saygımı, sevgimi daha bir büyüttü. Aslında bir büyük bilim adamıyla bir büyük yazarın tarihi gerçekleri, benzer biçimde yorumlamaları beni şaşırtmamalıydı. Tabii arada bir fark var. Biri bilime diğeri edebiyata yaslanıyor. Stefan Zweig’ın anlatımı renkli ve etkileyici…

Stefan Zweig şöyle yazıyor: “Yıl 1200. Kutsal Kabir (İsa’nın mezarı) fethedilmiş, sonra yeniden kaybedilmiştir. Haçlı Seferileri hem boşuna olmuş, hem de olmamıştır; çünkü Avrupa, bu seferler sırasında uykusundan uyanmıştır. Artık kendi gücünü hissetmiş, cesaretini tartmıştır. Tanrı’nın dünyasında ne kadar çok yeni ve farklı şeyin kendine yer bulduğunu, aynı göğün altında farklı meyvelerin, farklı kumaş, insan, hayvan ve adetlerin olduğunu görmüştür. Şövalyeler ile bunların köylüleri ve serfleri Doğu illerine vardıklarında kendilerinin Batı’da ne denli dar, ne denli körelmiş bir yaşam sürdürdüklerini, Sarazenlerin (Ortaçağ’da Batılıların Müslüman halklar için kullandığı ad) ise ne denli zengin, doya doya ve zekice yaşadıklarını görünce şaşırıp utanmışlardır. Uzaktan bakıp hor gördükleri bu dinsizlerin Hint ipeğinden pürüzsüz, yumuşak ve serin tutan kumaşları; sık ilmekli, rengârenk Buhara halıları, baharatları, şifalı otları ve duyuları canlandırıp harekete geçiren kokuları vardır. Gemileri köle, inci ve ışıldayan madenler getirmek üzere en ırak ülkelere yelken açmaktadır, kervanları yolları aşıp sonsuz seyahatlere uzanmaktadır. Hayır, sanıldığı gibi bunlar medeniyetten nasibini almamış kaba saba insanlar değildir; dünyayı ve sırlarını bilen insanlardır. Her şeyin yazılı olduğu harita ve cetvelleri, yıldızları ve yıldızların hareketlerini belirleyen, yasaları bilen bilgeleri vardır. Ülkeler, denizler fethetmiş; tüm zenginlikleri, ticareti, var olmanın bütün keyfini ele geçirmişlerdir. Üstelik Alman ya da Fransız şövalyelerden daha iyi savaşçı da değildirler.” Zweig’ınbu tanıklığı Batı Asya’nın (Ortadoğu) Müslüman toplumlarının 1200’lerde Avrupalılardan çok daha ileri olduklarını kanıtlıyor değil mi? Sonuç: ileri olan geri haline dönüşebiliyor ya da tersi olabiliyor.

BUNU NASIL BAŞARMIŞLAR?

Stefan Zweig yukarıdaki soruyla hem dikkatimizi çekiyor hem de bu gelişmenin temelindeki gizemi açıklıyor. “Peki, bunu nasıl başarmışlardır? Öğrenerek. Okulları vardır, okullarında ise her şeyi aktarmaya ve açıklamaya yarayan yazıları. Batı’nın eski bilginlerinden aldıkları bilgelikleri, kendi katkılarıyla daha da zenginleştirmişlerdir. Demek ki dünyayı fethetmek için öğrenmek gereklidir insan gücünü sadece turnuvalarda ve sefih şölen yemeklerinde harcamamalı ruhunu da bir Toledo kılıcı gibi esnek, çevik ve kıvrak kılmalıdır. Demek ki öğrenmesi, düşünmesi, araştırması, gözlemlemesi gereklidirinsanın!Sabırsız bir rekabetle Siena, Salamanca, Oxford ve Toulouse’da art arda üniversiteler açılır;Avrupa’nın her ülkesi, bilimin önce kendisinde olmasını arzulamakta, umursamazlıkla geçmiş yüzyılların ardından Batılı insan yeniden yeryüzünün, gökyüzünün ve insanların sırlarına ermeyi istemektedir.”

Böylece“Karanlık Çağ” sona erer. Rönesans’la Avrupa uygarlığı dev adımlarla ilerlemeye başlar. Stefan Zweig izleyen gelişmeleri şöyle özetliyor: “Yıl 1300. Avrupa, dünyaya özgürce bakmasını olanaksızlaştıran teolojinin kukuletasını kafasından çekip atar. (…)Batı’yı yeni bir cesarettir alır. İnsanlar yeniden yazmaya, resim yapmaya ve felsefeyle uğraşmaya başlar. O da ne? Oluyor, gerçekten de mükemmel bir biçimde işe yarıyor. Önce bir Dante çıkar, sonra bir Giotto, bir Roger Bacon ve katedral ustaları. Uzunca süredir kullanmadığı kanatlarını bir kez açmasıyla özgürleşen insan ruhu, tüm uzaklıkları yakın kılmaktadır.”[2]Sırada coğrafi keşifler,bilim devrimive sanayi devrimi var…

Stefan Zweig’ın anlatısı bilimsel dayanağı olmayan bazı görüşleri ya da önyargıları temelinden sarsıyor. Bugün de dünyada ve ülkemizde baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bütün dengeler değişiyor. Geri denen Asya başta da Çin, bilimde, kalkınmada, insanının yaşam kalitesini yükseltmede önemli ilerlemeler gösteriyor. Hem de Atatürk’ün formüle edip uyguladığı devletçi, planlı karma ekonomiyi uygulayarak. Biz niye yapmayalım?

[1]Feyziye Özberk, Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı/Bilim Tarihi, Bilim ve Ütopya, No: 141, Mart 2006.

[2]Stefan Zweig, Amerigo, Tarihsel Bir Yanlışlığın Hikâyesi, Biyografi, Can Yayınları, 5. Baskı Haziran 2013, İstanbul, s. 1618.

Feyziye Özberk

https://odatv.com/tekihtiyacimizataturkunformulu10041949.html

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Ankapark'ta yeni detaylar ortaya çıktı: Dinozorlara 7,9 milyon dolar! Sezgin Baran Korkmaz davası ABD'de başladı Varlık Fonu, sigorta şirketlerini devraldı! 5 ilde birçok yerleşim yeri karantina altına alındı!