CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı.
Toprak, raporunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hekimlere yönelik “Giderlerse gitsinler” sözlerini, Türk Telekom’un (TT) Varlık Fonu’na (TVF) devredilmesini, cari açığın bir yılda 20 milyar doları aşmasını ve yabancı ülkelerin devlet ve hükümet bakanlarının Türkiye’ye ziyaretleri değerlendirdi.
Toprak’ın haftalık değerlendirme raporundaki ana başlıklar şöyle:
SÜPER LİG'İ ŞAİBELİ HALE GETİRDİ: “Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Merkez Hakem Komitesi (MHK), liglerin bitimine 10 hafta kala, aralarında uluslararası klasmanda üstün kariyere sahip FIFA, UEFA kokartlı hakemlerin olduğu 13 futbol hakeminin görevini sonlandırdı. Görevden azledilen hakemler, kararı basından öğrendiklerini, gerekçenin ne olduğunu bilmediklerini belirtiyorlar. MHK Başkanı, karar sonrası yaptığı açıklamada görevleri sonlandırılan hakemler hakkında dile getirdiği ‘Hür ve rahat karar veremiyorlardı, bir gün bile bekleyemezdik’ ifadelerinin gerekçesini açıklamak zorundadır. Bu ifadeler, bugüne kadar oynanan maçlara, verilen hakem kararlarına, maçların sonuçlarına ve Süper Lig’deki puan sıralamasına gölge düşürmüş, Lig’i şaibeli hale getirmiştir. Daha önce güzide bir kulübümüze yönelik kurgulanan şike kumpas davalarının asılsız olduğu ortaya çıktı. O dönemde TFF ve MHK, hazırlayıp onayladıkları şike raporlarıyla UEFA’da Avrupa kupalarında kulüplerimizin menedilmesine, ağır para cezaları almalarına zemin hazırladılar. Köklü kulübümüz ve yöneticileri aklandı; TFF yönetimine, MHK’ya, o raporları hazırlayanlara hesap sorulmadı.
CUMHURBAŞKANI DOKTORLARIN AÇLIK SINIRINDA YAŞADIĞINI İTİRAF ETTİ: Koronavirüs salgınında en özverili mücadele eden doktorlar ve sağlık çalışanlarına en ufak bir parasal destek yapılmadı. Döner sermaye paylarında komik denilebilecek cüzi ödemeler de altı ayın sonunda kesildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, doktorların yurt dışına gitmesini ya da özel hastanelere geçmesini tamamıyla parasal nedenlere endeksleme çabasına girişirken doktorların 89 bin lira maaş aldığını söyledi. Açlık sınırının yaklaşık 5 bin lira, yoksulluk sınırının yaklaşık 15 bin olarak hesaplandığı Türkiye’de doktorların açlıkyoksulluk sınırı arasında ücretlerle çalıştırıldığını bizzat itiraf etmiş oldu.
TÜRK TELEKOM: AKP’nin 2005 yılında yüzde 55 hissesini Lübnanlı Hariri Ailesi’ne 6,5 milyar dolara satarak özelleştirdiği Türk Telekom, TVF tarafından 1,6 milyar dolar borçlanılarak Fon bünyesine katıldı. Lübnan’daki rüşvet ve yolsuzluklarıyla ülkeyi iflasa sürükleyen, halkın ayaklanmasına sebep olan Saad Hariri ve ailesine ait olan Oger Telecom A.Ş. (OTAŞ), 6,5 milyar dolara satın aldığı Türk Telekom’a, sadece 1,6 milyar dolarlık ödeme yaptı. 2007’de, kalan taksitleri tek seferde ödeme görüntüsü altında Türk bankalarından 5 milyar dolar kredi aldı. Ardından borçlarını ödemekte zorlandığı gerekçesiyle Hazine’yi devreye sokarak, 2013 yılında Türkiye bankalarından 4,5 milyar dolar daha refinansman kredisi aldı ve özelleştirmeyle kendilerine devredilen yüzde 55 TT hissesini rehin ederek teminat gösterdi. Bankalara kredi borcunu ödemeyen, vergi borçlarını taksitlendiren Hariri Ailesi ve OTAŞ, bu süre içinde TT’nin 1012 milyar dolar arasındaki kârını kendi hesaplarına ve şirketlerine transfer ettiler. Bir anlamda 6,5 milyar dolarlık özelleştirme bedelini cebinden 1 dolar çıkmaksızın, TT’nin yüzde 55 hissesini teminat göstererek Türk bankalarından aldığı krediyle ödeyen, daha sonra bu kredileri de ödemeyip üç Türk bankasına (Akbank, İş Bankası, Garanti Bankası) 4,3 milyar dolar kredi borcu takarak Türkiye’yi terk eden Hariri, bu süre içerisinde TT’nin içini boşalttı.
169 MİLYON LİRA ÇOK YETERSİZ BİR HİBE DESTEĞİ: İktidar, yaklaşan tehlikenin büyüklüğünü fark etmekten aciz şekilde çılgın projeler peşinde koşarak Sudan’da, başka Afrika ülkelerinde 99 yıllığına milyonlarca dolara araziler kiralamaya, çiftlikler kurmaya girişti. Buralarda üretilen ürünlere Türkiye’ye gümrüksüz ithal avantajı sağlandı. Boş tarım arazilerinde üretime dönük girişimlere verilecek yüzde 75 hibenin finansmanı, 2022 Yatırım Programı’nın Bitkisel Üretimi Geliştirme kalemine ayrılan 169 milyon 15 bin liralık ödenekten karşılanacak. Ancak 169 milyon lira çok yetersiz bir hibe desteği ve muhtemelen arazisi olan, ekemeyen pek çok üretici, üretmek istediği halde bu destekten yararlanamayacak.
YABANCI YATIRIMCILAR 1 MİLYAR 601 MİLYON DOLARLIK MENKUL KIYMET SATARAK TÜRKİYE’DEN ÇEKİLDİ: Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda üç yılda üçüncü bakan değişikliği gerçekleşirken önce ‘Çin Modeli’ olarak adlandırılan yeni ekonomik programa uzun süre isim arandıktan sonra ‘YerliMilli Türkiye Ekonomi Programı’ isminde karar kılındı. İnat ve ‘nas’ ısrarıyla başlatılan faiz indirimleriyle döviz kurlarının ve enflasyonun kontrolünü elinden kaçırarak kendi programını kendisi tahrip eden iktidar, milyarlarca dolarlık rezerv satışına mal olan Kur Korumalı TL Mevduat modelini icat ederek ülke ekonomisini yeni ve daha büyük risklerin içine attı. Ocak ve şubat aylarındaki dış ticaret açığı toplamının iki ayda 18,4 milyar dolara ulaşması üzerine, bu gidişin cari açığı patlatacağını, döviz kıtlığı riskini artıracağını çok önceden ifade etmiştim. Nitekim Merkez Bankası’nın açıkladığı Ocak 2022 Ödemeler Dengesi Bilançosu rakamlarıyla yılın ilk ayındaki cari açık tutarı, aylık 7,1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı ayından bu yana 12 aylık birikimli cari açık tutarı da 14,9 milyar dolardan 20,2 milyar dolara yükseldi. Merkez Bankası, bu gelişmede, ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret açığının 6 milyar 425 milyon dolar artarak 8 milyar 333 milyon dolara yükselmesinin etkili olduğunu kaydediyor. Ocak ayında portföy yatırımlarında 766 milyon dolar tutarında net çıkış yaşandı. Yabancı yatırımcılar, 4 Mart’a kadar olan sürede toplam 1 milyar 601 milyon dolarlık menkul kıymet satarak Türkiye’den çekildiler.
TÜRKİYE VARLIK FONU: TVF, sürekli şekilde borçlanarak, faizle kredi bulmaya çalışarak faaliyetlerini yürütüyor. Hisse alımı için yerli bankalar konsorsiyumundan 1,6 milyar dolar borçlanan TVF, daha önce de Çin’den 1 milyar euro tutarında borçlanmaya gitti. Bu borçlanmayla İstanbul Finans Merkezi inşaatını üstlenip bitiremeyen iktidar müteahhitlerinin borçları üstlenilerek binayı TVF satın aldı ve inşaat işleri de Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım’a verilerek yeniden ihaleye çıkartıldı. Dışarıdan euro borçlanıp içeride bu parayı inşaata, betona yatıran bir varlık fonu örneği dünyada yok.
TVF bünyesine oluşturulan ‘Piyasa İstikrar ve Denge Alt Fonu’ (PDİF) tarafından kamu bankalarına yönelik sermaye enjeksiyonuyla aktarılan tutarlar şu şekilde:
Ziraat Bankası
21,8 milyar TL
T. Halk Bankası
13,4 milyar TL
T. Vakıflar Bankası
13,4 milyar TL
T. Kalkınma ve Yatırım Bankası
1,5 milyar TL
Ziraat Katılım Bankası
900 Milyon TL
Emlak Katılım Bankası
500 milyon TL
TOPLAM
51 milyar 500 milyon TL
EMTİA FİYATLARINDA YÜZDE 50100 ARASINDA ARTIŞ: Dünya genelinde başta demirçelik olmak üzere emtia fiyatlarındaki artan fiyatların etkisi, Türkiye’de TL’nin değer kaybı ve kur artışlarıyla daha yıkıcı hale geldi. Sadece geçen yılın eylül ayından bu yana, bugüne kadar görülmedik şekilde emtia fiyatlarında yüzde 50100 arasında artışlar söz konusu. TÜİK’in malzeme ve işçilik olmak üzere iki ana grupta derlediği maliyet artışları ve buna dayalı oluşan maliyet endeks artışında, malzemedeki maliyet artışı verisi ocak ayında yüzde 98’e yükseldi. İşçilik maliyetlerinde yüzde 41 oranında yükseliş söz konusu. Gerek malzemede gerekse işçilikteki maliyet artışları, bugüne kadar endekste gözlenen en yüksek artışlar. Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksi de yıllık yüzde 87,22, aylık yüzde 16,63 arttı. Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksi, bir önceki aya göre yüzde 16,63, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 87,22 arttı. Bina dışı inşaatlarda malzeme endeksi bir önceki aya göre yüzde 13,11, işçilik endeksi yüzde 30,75 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 106,92, işçilik endeksi yüzde 40,74 arttı.
RUSYA’NIN TEMERRÜDE DÜŞMESİ TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ OLUMSUZLUKLARIN ARTMASINA NEDEN OLACAK: Rusya’ya yönelik olarak yürürlüğe konulan ve bugüne kadar örneği görülmemiş ağırlıktaki yaptırımlar, Rusya Federasyonu’nun temerrüde düşmesi, ödemelerini yapamaz konuma gelmesi ihtimalini güçlendirdi. Rus havayolu şirketleri, ülke dışına seferleri tümüyle durdurdu. Rusya’nın yakın gelecekte temerrüde düşmesi ve dış ödemelerini devlet olarak yapamaz konuma gelmesi, Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuzlukların katlanarak artmasına neden olacaktır. Rusya’nın kredi notunda da peş peşe indirimler yapılıyor. Rublenin bir aylık değer kaybı yüzde 50’yi aştı. Rusya Devlet Başkanı Putin, bu ihtimali gözeterek imzaladığı bir kararnameyle Rusya’nın mali yükümlülüklerinin döviz yerine ruble ile karşılanması kararını yürürlüğe koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasındaki görüşmede ikili ticaretin ulusal paralarla yapılmasının gündeme geldiği ve olumlu yaklaşıldığı açıklandı. Ancak döviz darboğazındaki Türkiye açısından alacaklarını dünyada yaptırım ve ambargo altında bulunan Rus rublesi ile tahsil etmek kanımca çözüm olmayacaktır. Türkiye, ihracat, müteahhitlik hizmetleri, turizm vb. alanlarında ödemelerin rubleyle yapılmasını kabul ettiği takdirde bu milyarlarca rubleyi Rusya dışında hangi pazarda kullanacak?
BATI’DAN VE NATO’DAN BASKI OLDUĞUNU GÖSTERİYOR: İsrail Cumhurbaşkanı’nın ardından Yunanistan ve Almanya başbakanlarının Türkiye ziyaretleri, ABD Başkanı’nın uzun bir aradan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayarak görüşmesi, NATO Genel Sekreteri’nin ziyareti, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı sonrasında Türkiye’ye yönelik bakışın değişmeye başladığını, batılı ülkelerin Türkiye’yi tarafsızlık politikasından vazgeçirmeye, Rusya’dan uzaklaştırmaya yöneldiğini gösteriyor. Ayrıca NATO Genel Sekreteri’nin de Antalya’ya gelmesi, burada Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi bir başka dikkat çeken gelişme. NATO Genel Sekreteri’nin görüşmede Türkiye’den yaptırımlara katılmasını istemesi ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün bu talebin reddedildiğini açıklaması önemli bir ayrıntı. Bir yandan Türkiye Rusya’dan uzaklaştırılmaya çalışılırken diğer yandan yaptırımlara katılma talebinin gündeme getirilmesi, Türkiye’nin şu ana kadar izlediği tarafsızlık pozisyonunu terk etmesi yönünde Batı’dan ve NATO’dan baskı olduğunu gösteriyor.
BİDEN YÖNETİMİ PYDYPG’YE SİLAH VE MALİ DESTEĞE HIZ VERDİ: Rusya’nın Ukrayna’nın işgaline yoğunlaşmasıyla büyük ölçüde gündemden düşen ve geri planda kalan Suriye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Biden yönetimi, Rusya’yı Suriye’de de çembere alma yönünde bazı girişimlerde bulunurken bir yandan da PYDYPG’ye silah ve mali desteğe hız verdi. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman’ın sessiz sedasız Ankara ziyareti, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich’in de aynı zamanda Ankara ve ardından Suriye’de yoğun bir temas trafiği yürütmesi gözlerden kaçtı. Toplantı sonrası yapılan ortak açıklamada, Suriye’de yeni bir kimyasal saldırı iddiası gündeme getirilerek Esad yönetiminin ve buna göz yumacak Rusya’nın Suriye’de işlediği savaş suçlarının cezasız kalmaması gerektiğinin vurgulanması dikkat çekici. Washington’daki bu toplantıda ortaya atılan Suriye’de kimyasal saldırı iddiasının hemen akabinde ABD yönetiminin ve Ukrayna’nın eş zamanlı olarak Rusya’nın Ukrayna’da kimyasal ve biyolojik saldırıya hazırlandığının öne sürülmesi, kanımca bir hazırlığın işareti. Öteden beri Rusya, ABD’nin Ukrayna’da biyolojik araştırma ve üretim tesislerinin olduğunu öne sürüyor.
ABD’NİN SURİYE’Yİ HAREKETLENDİRMEYE YÖNELMESİ İNSANİ KRİZLERE KARŞI HAZIRLIKLI OLMAMIZI GEREKTİRİYOR: ABD’nin Ukrayna ve Suriye için eş zamanlı olarak kimyasal saldırı iddiasında bulunması, Esad ve Rusya’yı hedef göstermesi, bunun yanı sıra iki üst düzey dışişleri bürokratını Ankara ve Suriye’de temaslara göndermesi, Türkiye’yi de kapsayacak birtakım planların yapıldığını gösteriyor. Ethan Goldirch’in ziyaretinde, ABD yönetimi tarafından bütçeden PYDYPG’ye tahsis edilen 125 milyon doların yanı sıra yeni silahların gönderileceği açıklandı. ABD ve Arap medyasında yer alan haberlerde, Goldrich ile yapılan görüşmelerde geçen yıl haziran ayında Suriye’ye karşı uygulamaya konulan Sezar yaptırımlarının ele alındığı, TSK kontrolündeki Afrin dışında PYDYPGSDG denetimindeki bölgelerin yaptırımların dışına çıkartılacağı belirtiliyor.
Tüm bu gelişmeler Suriye’de yeni çatışma ve harekâtların planlandığını ortaya koyarken Türkiye’nin bu süreçten dışlanması ve Türkiye’nin terör örgütü kabulüne rağmen sürecin PYDYPGSDG ile yürütülmesi, Rusya’nın, Esad’ın yanı sıra Türkiye’nin de hedef alınması ihtimalini sergiliyor. ABD’nin Suriye’deki girişimleri hız kazanırken ABD ve Avrupa medyasında Suriyeli cihatçıların Rusya’ya karşı savaşmak üzere Ukrayna’ya geçtiği haberlerinin yayınlanması, diğer yandan Putin’in Ukrayna’da sokak savaşları için Suriye’den deneyimli savaşçıları getireceği iddialarının ortaya atılması, zamanlama olarak manidar. Türkiye kuzeyindeki savaşla ilgilenirken bir anda ABD’nin Suriye’yi hareketlendirmeye yönelmesi, önümüzdeki günlerde güneyimizde de sıcak gelişmelerle, muhtemel çatışmalarla, insani krizlerle karşı karşıya kalabileceğimizi, tüm bunlara hazırlıklı olmamız gerektiğini, işaret ediyor.”
KRT