Kumpas davaların baş aktörü sözde savcı Zekeriya Öz'ün Almanya'da olduğunu ve Alman istihbaratı tarafından korunduğunu biliyoruz.
Erdoğan 2015'te, “Almanya bize Zekeriya Öz'ü vermezse, hiçbir suçluyu Almanya'ya vermem. Bu konuda süratle kırmızı bülten çıkacaktır. Almanya'yı da göreceğiz. Olmadığı takdirde Almanya bizden hiçbir suçluyu Erdoğan imzası ile isteyemez, vermem” demişti.
O günden beri umutla Öz'ün Türkiye'ye iade edilmesini veya bir şekilde getirilmesini bekliyoruz.
Artık beklemeyelim. Neden mi? Meğer hâlâ Ankara'da onun “hukukunu” koruyanlar varmış!..
10 YILLIK MÜCADELE
Kimler mi?
Bu 10 yıllık hukuk mücadelesini en baştan anlatmam gerekiyor.
Meşhur Ergenekon iddianamesini hazırlayan Zekeriya Öz'ün yanısıra iki savcı daha vardı; Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın.
İddianame ek klasörlerine, hakkımda herhangi bir dinleme kararı olmadığı halde açık kimliğimle benim bir gazeteci arkadaşımla yaptığım telefon görüşmesini koydular. Bu, açıkça “Haberleşme ve özel hayatın gizliliğini” ihlâldi.
AKP ve Fetullah Gülen'in “Yollarda beraber yürüdüğü”, Öz'ün “Milli kahraman” ilân edilip, altına zırhlı araç çekildiği o dönemde bu üç savcı aleyhine manevi tazminat davası açtım.
Dava sürerken, Zekeriya Öz tarafından gözaltına alındım ve “terör örgütü üyeliğinden” tutuklandım. Silivri'deyken de davayı takip edip, duruşmalara katıldım. Onlar ise tenezzül edip, avukatlarını bile göndermedi.
Bu arada yasa değiştirilip, tazminat davalarının savcı ve hakimlerin şahsına değil devlete karşı açılması, daha sonra onlardan tahsil edilmesi kararlaştırıldı.
İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen ve Ekim 2011'de sonuçlanan davada, Adalet Bakanlığı'nın 4 bin lira tazminat ödemesine hükmedildi.
Ben de Bakanlık da kararı temyiz ettik. Dava sürdükçe sürdü. En sonunda dosya 2017'de Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.
Peki geçen süreçte Zekeriya Öz'e ne oldu?
2015 Mayıs'ında meslekten ihraç edildi. Sonra hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Ancak çoktan elini kolunu sallayarak, “firar” etmişti!.. Önce Gürcistan, oradan Almanya'ya.
Davaya dönersek;
7 Mart 2017'de yapılan son duruşmada mahkeme, bana 4 bin değil, 8 bin lira tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Bir tarafta ben, diğer tarafta devlet adına Maliye Bakanlığı; Karar, karşılıklı yine temyiz edildi.
Ne mi oldu?
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 21 Mayıs 2018'de dosyayı karara bağladı. Kararda, TCK ve CMK'da değişiklikler olduğu, “Düzenleme öncesindeki mevzuat itibarıyle manevi tazminat istemenin suç soruşturması sırasında iddianame düzenlenmesine ilişkin olduğu, belirtilen hususlarla ilgili dosya kapsamı itibarıyla davacı hakkında iddianame düzenlenmediğinin anlaşıldığı, bu nedenle tazminat isteme koşullarının oluşmadığı” gerekçesiyle davanın kabulünün kanuna aykırı olduğu sonucuna varılıp, karar “oy birliğiyle” bozuldu.
Dosya, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkeme de davayı yeniden görmek için 15 Ekim'e gün verdi.
Bundan sonrası mı? Mahkeme kararında direnirse, davaya bu defa Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bakılacak. Direnmeyip, Yargıtay'ın kararına uyulursa da Zekeriya Öz'ün “hukuku” korunmuş, bu arada herkesin bu sözde savcıya “tapındığı” bir dönemde başlatılan ve 10 yıl süren bu mücadele çöpe gitmiş olacak.
YARGITAY'IN BU KARARININ ANLAM VE ÖNEMİ
Benim açımdan bundan sonra ne karar verilirse verilsin, kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Derdim parapul değildi. Ki, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki son duruşmada, tutanaklara geçirilmese de “Milletimizin vergilerinden ödenecek bir tazminatı istemediğini, Fetullah Gülen, Zekeriya Öz ve onun altına zırhlı araç tahsis edenlerden alınması halinde kabul edeceğimi” özellikle vurguladım.
Derdim, Zekeriya Öz gibi bir casusun işlediği suçun öyle veya böyle kayıtlara geçmesiydi.
Ama demek ki, yüksek yargımızın Zekeriya Öz gibi bir sorunu yokmuş.
Öyleyse, kimse artık “FETÖ'yle mücadeleyi” anlatmasın.
Beni karardan daha çok şaşırtan ayrıntıya gelince; “FETÖ'yle mücadelenin” öncü isimlerinden olduğu söylenen, Daire'nin üyelerinden Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Kenan İpek'in de bunda imzasının olması.
Sözkonusu kararın, şahsım ve Zekeriya Öz dışında daha vahim bir anlamı var.
Bilindiği gibi, İzmir Casusluk başta olmak üzere birçok kumpas dava iddianamesinde haklarında herhangi bir dava açılmasa bile yüzlerce asker veya bürokratın adı geçti. Sırf dosyalarda adları var diye terfileri engellendi, yıllarca “vebalı” muamelesi gördüler.
Mahkemeler, bu şekilde mağdur edilen kişilerle ilgili de manevi tazminata hükmetti.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin kararı dikkate alındığında, onların davaları da reddedilecek ve savcıların yaptıkları hukuksuzluklar aklanacak demektir.
Böyle bir zamanda böyle bir karar?
“FETÖ” ve darbe davaları iddianamelerinde de ilgiliilgisiz bir yığın isim geçiyor. Acaba bu kararın bir başka amacı, günümüz savcılarını korumak olabilir mi?
Müyesser Yıldız
https://odatv.com/zekeriyaozankaradahalakorunuyor22071859.html