Sosyal medya kullanımını önemsiyorum. Bu yazıya başlarken “Türkiye’de durum nedir” diye Google’a yazdığımda çıkan ilk yanıt, “We are social” ve “Hootsuite”
tarafından yaptırılan ve 2017 yılı başında yayımlanan 2016 yılı
internet, mobil ve sosyal medya kullanımı konusundaki küresel
istatistikler. Aynı bilgilere siz de ulaşabilirsiniz. [1] Ben de bu verilerin yalancısı olarak tam bir yıl önceki durumu size
aktarıyorum. 2017 başındaki verilere göre, Türkiye nüfusunun %60’lık
kısmına denk gelen yaklaşık 48 milyon kişisi internete bağlanıyor. Mobil
kullanıcı sayısı 71 milyon, sosyal medyaya mobilden bağlanan kullanıcı
sayısı ise 42 milyon. Verilere göre, Türkiye’de cihaz kullanıcılarının
%95’i cep telefonu sahibi ve bunun da %75’i akıllı telefon. Dizüstü ve
masaüstü bilgisayar kullanımı %51 iken, televizyon %98 oranında
seyrediliyor. Yine bu sitenin verilerine göre günde ortalama 3 saat
telefon üzerinden internete bağlanarak 3 saat de sosyal medya
platformlarında vakit geçiriyoruz. Televizyon karşısında ise ortalama 2
saat (Bunu daha fazla biliyordum). Ve yine aynı verilere göre,
bilgisayardan web sitesi ziyaretinde düşüş varken mobil trafik artmış.
En sık ziyaret edilen yerler de sırasıyla; Youtube, Facebook, Instagram,
Twitter, Whatsapp olarak devam ediyor. Kıssadan hisse, sosyal medyayı
yoğun bir şekilde kullanıyoruz. Benim sıklıkla kullandığım sosyal medya
iletişim kanalları ise, Instagram ve Twitter. Instagram daha aile ortamı
gibi düşünülebilirse, Twitter da bir o kadar vahşi ve çok sayıda “trol” olarak
nitelenen sahte hesap kullanıcısının cirit attığı kirli bir ortam. Ruh
sağlığınızı koruyarak bu gibi ortamlarda var olmak oldukça sabır ve
biraz da tecrübe istiyor sanıyorum. "NEDEN İYİ PARTİ" 2014 yılı 19 Haziran'ında cezaevinden çıktığımdan bu yana, ben de hem
akıllı telefon kullanıyorum hem de sosyal medyayı. Bundan da çok
memnunum. Çünkü her ne kadar zaman zaman sabır sınırlarımı zorlasa da,
tanımadığım ve günlük hayatta karşılaşamayacağım birçok insana bu yolla
ulaşmak ve fikirlerimi paylaşabilmek oldukça kolay. Öte yandan sosyal
medyanın en büyük sorunu karşı tarafın kendini bir kişi zannetmesi. Oysa
nispeten izleyicisi fazla kişiler için ekranın bu tarafında oturan bir
kişiyken, karşınızda binlerle ifade edilen takipçi kendisinin tekliğine
hükmederek sorular soruyor. Ve bazen de bu soruların içinde sorulması
kısa, cevabıysa uzun sorular olabiliyor. 25 Ekim 2017 tarihinde
kuruluşuyla birlikte İYİ Parti'ye resmi olarak katıldığımdan bu yana
sosyal medya takipçilerinin sorduğu en kısa soruysa şu: “Neden İYİ Parti?” Elbette verilebilecek en kısa cevap: “Neden İYİ Parti olmasın?” Bu
yazıyı yazdığım dakikalarda, Zeytin Dalı Harekatı'na katılan Türk
Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimizin kahraman mensuplarına destek
vermek üzere oluşturulan heyetin görüntüleri ekranlarımıza düşmüştü.
Türkiye’nin son 15 yılına damgasını vuran bir partinin ve liderinin,
ülkenin tarihi, siyaseti, askeri disiplini, adaleti, ahlakı, sanata ve
insana bakışı, dış siyaseti, eğitimi, liyakati, toplumsal hafızası,
geleceği gibi birçok kavramı nerelere taşıdığına örnek olacak bu
görüntülerden sonra sosyal medyadaki naif takipçi hala soruyor: “Neden İYİ Parti?” Sabahtan akşama söylenen yalanların tahammül sınırlarını aştığı,
çoluk çocuğun ırzına göz dikmeye kılıf bulunduğu, Arap sermayesinin
suyunu çektiği, Türklüğün ayaklar altına alındığı, bütün paranın betona
yatırılıp dünyaya bir gram teknolojik katkının yapılmadığı, liyakatin
yerini yandaşcandaşın aldığı, vatandaşını açlık sınırının altında
yaşatanların bir de onları azarladığı bir Türkiye’de hala soruyorsunuz; “Neden İYİ Parti?” UZAK HAYALDE ÖTE DEĞİL... Bu sorunun bir kısa bir de uzun cevabı var. Önce kısasını söyleyeyim; “Bıktım.” Uzununa
gelince biraz vakit alacak. Yurttaşlık görevini öyle ya da böyle
tamamlamış, emekliliğini hak etmiş, hatta meslek yaşantısının son
yıllarını cezaevinde bitirmiş birinin, kalan ömrünü ailesiyle birlikte,
sakinlik ve huzur peşinde geçirmesi en doğal hakkıdır diye düşünüyorum.
Gelin görün ki Türkiye’de yaşıyorsanız bu basit ve naif isteğiniz bile
size çok görülebiliyor. Çünkü Türkiye’de bugün birileri; cehaleti,
cehaletin gücünü, zorbalığı, dillerinden düşürmedikleri kul hakkını
kendileri söz konusu olunca görmezden gelmeyi, dün söylediklerini bugün
yalanlamayı, yalanı, talanı, aldatılmayı, öte yandan aldatmayı ve bunu
her gün, defalarca yapmayı kendilerinde hak görüyorsa sakinlik ve huzur
peşinde bir emeklilik sürmeniz uzak bir hayalden ötesi değildir. Yaşadığınız ömrünüzde cehalet, yalan ve zorbalıktan yeterince
çektiyseniz de en azından geride bırakacaklarınız için kalan yaşam
günlerinizde kolları sıvamak ve bu aymazlığa dur demek ihtiyacı
hissediyorsunuz. Bu nedenle, liderliğine duyduğum saygının her gün daha
da arttığı Sayın Meral Akşener’in daveti üzerine katıldığım İYİ Parti
vasıtasıyla bu gidişe dur diyebileceğimizi biliyorum. Sürekli ifade
ettiğimiz üzere, kimsenin koruduğu inancından vaz geçmeden yani
gömleğini çıkarmadan, üzerine vatanseverlik ceketini giyerek siyaset
yaptığı partimizin Türkiye’nin sorunlarına ve en önemlisi ayrıştırıcı
politikalarına çare olacağından da adım gibi eminim. 1 Nisan 2018 günü
Ankara’da düzenlediğimiz 1. Olağanüstü kurultayımızın görüntüleri de
rakamsal verileri de bu inancımızı destekliyor. İşte bu noktada sosyal
medyanın gücü daha da önem kazanıyor. Çünkü kurulduğu günden bu yana “Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar”, havuz
medyası tarafından görmezden gelinen partimizin elinde, kendisini
anlatabilmesi ve geniş halk kitlelerine ulaşabilmesi için bir bu sosyal
medya hesapları bir de kapı kapı dolaşmak kaldı. PEKİ SİZ RAKI İÇİYOR MUSUNUZ? Türkiye’nin sorunlarına çare olacak partimizin engellenemez
yükselişini hazmedemeyen ve belli makamlardan talimatlı bazı klavye
kahramanlarının, her bir yorum, tweet, fotoğraf ya da benzer paylaşımı
bel altı vurmak için kullanması doğaları gereğidir. Bu yola çıkarken
elbette bunlara hazırlıklıydık. Yazdığınızı, söylediğinizi,
çektirdiğiniz bir fotoğrafı, katıldığınız bir toplantıyı olmadık yerlere
çekiştirmek ahlakları gereğidir. Günlük hayatta karşınıza çıkmayacak bu
sanal kahramanların bel altı vuruşlarına alışsak da gelin ben size
şahsen yaşadığım ve Türkiye’nin son 15 yılını yansıtan zihniyeti anlatan
gerçek bir olaydan bahsedeyim. İYİ Parti'nin programı gereği zaman zaman genel başkanımızla
birlikte, zaman zaman da münferit gezilere katılıyorum. Bu gezilerden
birinde yaptığımız uçak yolculuğunda arkamdaki koltukta oturan bir
şahıs, bir arada oturduğumuz tarafa doğru (İYİ Parti'li olduğumuzu
rozetlerimizden ve konuşmalarımızdan fark ederek) ve son derece gevşek ve küstah bir ağızla seslendi: “Nasıl gidiyor İYİ Parti çalışmalarınız? Memnun musunuz?” Çerçevesiz
ince gözlüğü, kirli sakalı, beyaz gömlek, kot pantolon, bileğindeki ip
bilekliği ve suratındaki küstah sırıtışla alaycı bir tavır içinde
konuşan bu şahsa bazı partili arkadaşlarımız cevap verirken şahıs da
kendini tanıttı. İzmirli bir inşaatçı olan ve siyasi/ticari hayatında
epey bir tecrübelenmiş olduğu belli şahıs (ismi bende saklı),
söylediğine göre, AKP’nin danışma kurulu üyelerinden biriydi. Konuştukça
midemi bulandıran zat bir ara, sanırım İzmirli olmasının da etkisiyle,
neden AKP’nin İzmir’de başarılı olamadığına dair şöyle bir yorumda
bulundu: “Sayın Davutoğlu biraz ufku geniş bir insan olsaydı,
tavsiyelerimizi dinlerdi. İzmir’de İzmirlinin rakı masasına oturmadan oy
alamazsınız. Biz o rakı sofralarına ne yapıp edip oturacaktık.” Şaşkınlıkla biraz geriye dönüp sordum: “Peki o rakı masasına oturduğunuzda size de ikram etselerdi ne diyecektiniz?” Pişkin küstah yanıtladı: “Görevdeyiz falan der, içmemenin bir yolunu bulurduk.” Bunun üzerine daha büyük bir şaşkınlıkla tekrar sordum: “Peki siz rakı içiyor musunuz?” Şahıs cevap verdi: “Tabii ki içiyorum. Zaten belki de AKP’nin yarısı rakı içer.” Sözleri şahitlerle sabit şahsın beyanı üzerine içimden: “Danışman
kisvesindeki bu şahıs, Türk ordusu FETÖAKP işbirliğiyle hapislere
atılırken de muhtemelen danışmanlığının gereğini yerine getirerek, ‘Çok
güzel oluyor efendim,’ falan benzeri yorumlarda bulunmuş olmalı. Şimdi
de aynı pişkinlikle insanları nasıl kandıramamış olduklarını, aslında
gerçeklerin görünenden nasıl farklı olduğunu ballandıra ballandıra
anlatıyor,” diye geçirdim ve yine düşünmeden edemedim: “Arsızlığı ve küstahlığı tavan yapmış bu şahsın sözle terbiye edilmesi mümkün değil. Daha fazlası da bana yakışmaz.” MİDE BULANDIRSA DA... Hiç bir şey söylemeden yerimden kalktım ve uçağın en uzak köşesine
gitmeyi tercih ettim. Bir makasın iki kolu gibi birbirinden giderek
uzaklaşan toplumsal kesimler yaratmada usta AKP ve onun danışılanları
midemi bulandırsa da uçak ineceğinden yerime dönmek zorunda kaldım.
Kendisinden duymak zorunda kaldığım son ve en önemli tavsiye ise şuydu: “Bir
siyasi harekete ne kadar iyi niyetle ve romantizmle başlarsanız
başlayın, bir siyasi hareket 4 yıl içinde üyelerine maddi getiri
sağlayamadığı durumda yok olmaya mahkumdur.” Yani AKP’li danışılan diyordu ki: “4
yıl içinde hala çalıp çırpmaya başlamamışsanız, hevesiniz kaçar. Ne
yapıp edip siyasi hareketinizi kendinize kar getirecek bir uğraşa
dönüştürün.” Teşekkürler ahlaksız danışılan. Sayende Türkiye’nin nasıl bugünlere geldiğini birinci ağızdan öğrenmiş olduk. Sevgili okur. Bu yazıyı da bir sosyal medya hesabı üzerinden
okuyacaksın. İçinizden bazıları ne dediğimi beyniyle, bir kısmı da
boşaltım sisteminin nihai çıkış noktasıyla anlayacak. Bu anlayış senin
aklına ve yüreğine kalmış elbet. Ancak ben isterim ki, İYİ insanlar
olmak üzere çıktığımız bu yolda sen de ne dediğimizi doğru organınla
anlamaya çalış. Belki o zaman yazılanlar ve gördüklerin senin için de
bir anlam ifade etmeye başlar. Çıktığımız bu yolda kişisel
farklılıkların bir önemi olmadığını, her görüşten insanın aynı çatı
altında, Türkiye’nin geleceği için elini taşın altına koyduğunu
anlarsan, belki biraz olsun yaptıklarından utanır, AKP gibi halkı
kandıranların değil, İYİ Parti gibi dürüstlerin Türkiye’yi geleceğe
taşıyacağını görürsün. Son sözüm de sana olsun isimsiz sanal klavye faresi. Doktordan,
eczacıdan, memurdan, futbolcudan siyasetçi oluyor da bir siyasetçi
olamayacak meslek grubu askerler mi kaldı senin gözünde? Sen ya git
siyasetçinin tanımını bir daha öğren ya da buna da alışmaya çalışsan iyi
olur. Çünkü senin bugüne kadar alıştığın gibi seni aldatan değil,
doğruyu da yanlışı da, iyiyi de kötüyü de olduğu gibi paylaşacak
birileri var karşında. Ve evet bunların bazıları da emekli asker ve evet
askerden de siyasetçi olur. Senin bütün çakallıklarına ve olmaz
demelerine karşı. En derin ve İYİ saygılarımla... Ali Türkşen Emekli Deniz Kurmay Albay Kaynak [1] http://www.dijitalajanslar.com/internetvesosyalmedyakullaniciistatistikleri2017/ https://odatv.com/akpninyarisirakiicer03041806.html