Danıştay 2. Daire’nin jandarmada türbana vize veren kararının, her dini anlayışın kendi sembolünü kamuya taşımasının önünü açacağına dikkat çekildi.
Felsefeci ilahiyatçı Prof. Dr. Şahin Filiz, Danıştay’ın jandarmadaki “türban” serbestisi kararındaki “laiklik taraftarlığının bir ‘kanaat’ olduğu” değerlendirmesine ilişkin “laikliğin bireysel bir kanaat değil, kamusal bir tarafsızlık” olduğunu vurguladı.
Hukukçu Ömer Lütfü Avşar ise “kanaat” değerlendirmesinde “tercüme hatası” olduğunu belirterek “Din de laiklik de kanaat değildir. Bütün inançlara eşit mesafede olduğunu anlayabilmek için devletin, bütün alanlardaki fikir, kanaat, din, mezhep sembollerinden eşit mesafede uzak olması lazım” dedi.
Danıştay 2. Daire, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın kadın personelinin “türban” takmasının önünü açan yönetmelik değişikliğinin iptal edilmesi başvurusunu reddetti. AİHM’nin, “laiklik taraftarı olmanın bir ‘kanaat’ olduğunu” belirttiğine işaret edilen kararda, kamuda başörtüsü takmak “Bir kanaat ya da inanç korunurken diğer bir taraftan bir kanaat ya da inancın korunmaması temel hak ve özgürlüklere aykırılık teşkil eder” ifadeleri ile savunuldu.
‘EVRENSEL DEĞİL’
Kararı Cumhuriyet’ten Sefa Uyar'a değerlendiren Prof. Dr. Şahin Filiz, “AİHM’ye göre laikliğin kanaat olarak tanımlanması, doğrudan birey ve bireyin özel yaşamı ile ilgilidir. Bireyin leh ya da aleyhteki ‘kanaat’i, devletin de laikliği ‘kanaat’ olarak kabul etmesini gerektirmez. Cemaat, tarikat, aşiret yapılarının hâlâ çok güçlü olduğu toplumumuzda, AİHM’nin ‘kanaat’ tanımını geçerli saymak, iyimser bir temenniden öte geçemez” dedi.
“Kamu hizmetinin, tarafsızlık esasına göre icra edildiğini” vurgulayan Filiz, “Ülkemizde laiklik kanaatle yorumlanırsa, her cemaat, tarikat ve dini grup kendi dini anlayışı ve vicdanına göre farklı kanaatler oluşturarak, aynı din içinde birbirine zıt dini sembolleri kamusal alana taşıma yarışına girecektir. Buna göre her biri, ‘kendi kanaatine göre bir kamusal alan’ yaratacaktır” dedi.
Türbanın; namaz, hac, oruç ve benzeri bir ibadet olmadığını, bu nedenle kadının bedeniyle ilgili tercihinin, evrensel bir dini ibadet olarak görülemeyeceğini kaydeden Filiz, Türkiye’de farklı grupların başörtüsünü farklı bağladığını belirtti.
Filiz, “Hiçbir kamusal alan ve Cumhuriyet kurumu, tarikat veya cemaatlere özgü simgelerle ‘bireysel kanaat’lerin, öznel din ve vicdan özgürlüğünden yararlanmanın egemenlik alanı haline gelmemelidir” ifadelerini kullandı.
Filiz, “Laiklik, tanım ve içerik olarak zaten özgürlük, demokrasi ve çoğulculuk ilkelerine dayanır. Bu ilkeleri laikliğe sonradan eklenmiş gibi yorumlamak, mantık bilimine göre totolojidir, kör döngüdür” ifadelerini kullandı.
Hukukçu Ömer Lütfü Avşar ise “laiklik taraftarlığının bir kanaat olduğu” yönündeki yorumun “kavramlardan bihaber olmak” anlamına geldiğini söyledi. AİHM kararına ilişkin “tercüme hatası” olduğunu vurgulayan Avşar, “Tercüme, kelimelerin bire bir karşılığı olarak yapılamaz. Belirtilen şey, bir sistemin savunuculuğudur. Din bir sistem değil, inanç biçimidir. Laiklik sosyal yapıdır. Din de laiklik de kanaat değildir” dedi.
Din ile laikliğin, birbiriyle çatışan değerler olarak sunulduğunu aktaran Avşar, “Herhangi bir bireyin ya da mezhebin dine ilişkin tavrını egemen hale getirirseniz, din ve vicdan özgürlüğünü ve bir dinin veya mezhebin yaşamını bertaraf edersiniz” dedi.
http://www.krttv.com.tr/gundem/danistayinturbankararindayorumdetayih71494.html