A.B. 58 yaşında. Yaklaşık 40 yıllık zorlu çalışma hayatının sonunda emekli oldu. Huzurlu bir hayatın hayallerini kurarken doktorunun verdiği acı haberle yıkıldı. Kanserdi. Hemen tedaviye başlanması gerekiyordu. Ama büyük bir sorunla karşı karşıyaydı. Reçetesindeki ilaç, diğer ilaçlar gibi eczanelerde satılmıyordu. Yurtdışından tedarik edilmesi gerekiyordu.
Sözcü'den Yusuf Demir'in haberine göre; ikinci ve daha büyük sorun, SGK ilacın parasını peşin ödemiyordu. İlaç parasını kendi ödeyecek, yurtdışından getirtecek, kutusunu SGK'ya götürüp teslim edecek ancak o zaman parasını alabilecekti. İşte burda çok daha kritik bir sorun yüksek bir duvar gibi yolunu kesiyordu. İlaç çok pahalıydı ve karşılaması asla mümkün değildi. Hem bir kere alması yetmiyordu. Defalarca alınacaktı.
YÜZLERCE HASTA AYNI DURUMDA
A.B.’nin hikayesi sadece bir örnek. Aynı durumda çoğu kanser ve bir kısmı nadir hastalıklara yakalanmış yüzlerce insan aynı durumda. Ölümcül bir hastalığın pençesine düşmüş bu insanlar, en temel hakları olan tedavi için zorlu bir yargı süreciyle de uğraşmak zorunda kalıyor.
Yazılan dilekçeler, ilk derece mahkemeleri, temyiz süreci, SGK'nın mahkeme kararına rağmen parayı ödememesi, uzattığı bürokratik işlemler ve son aşamada Anayasa Mahkemesi derken en az 23 ay kaybediliyor. En şanslı olanlar en az iki ay ilaca ulaşamıyor.
İki ay ilk bakışta Türkiye'de yargı sistemi için çok hızlı görünse de bu süre hastalıkların seyri için çok uzun. Çoğunun hastalığı bu süreçte hızla ilerliyor hatta ölümle burun buruna gelebiliyor.
ANAYASA MAHKEMESİ HEPSİNDE ÖDENMESİNİ SAĞLADI
Tüm bu süreci benzer durumda çok sayıda hastanın vekilliğini üstlenen Avukat Ali Samsum şöyle özetledi:
Sonra Anayasa Mahkemesi süreci başlıyor. AYM yaklaşık bir ayda tedbir kararı çıkarıyor ve SGK artık ilacın bedelini peşin ödemek zorunda kalıyor. Yani nereden baksanız 23 ay süren bir süreç. 2 aydan önce tamamlanması imkansız. Yani hayati tehlikesi bulunan bir hasta 2 ay boyunca ilacına ulaşamıyor. Çoğu zaman hastalar son evreye girmiş oluyor. Kimi zaman beyne, kemiğe metastaz etmiş oluyor. İlaçla uygulanacak tedavi daha çok yaşamı uzatacak tedaviler ve hastanın elinden bu hakkı alınmış oluyor. Bu süreç manevi açıdan çok yıkıcı. Bu anlattığım sürecin tamamı eczanelerimizde bulunmayan ve yurtdışından Türk Eczacıları Birliği tarafından ithal edilen ilaçlar için geçerli.
ANAYASA MAHKEMESİ SORUNU KÖKTEN ÇÖZMÜYOR
Anayasa Mahkemesi, Pazartesi günü bu konuda peş peşe onlarca kararı birden kamuoyuna açıkladı. Yüksek mahkeme bireysel başvurularda, tedbir kararı alarak o hastanın ilacının parasının ödenmesini sağlıyor ama son kararında, bundan sonra yaşanacak vakalar için kökten bir çözüm olacak kararı vermiyor.
Yüksek Mahkeme şu hükmü kuruyor:
“Maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA oy birliğiyle karar verildi.”
Avukat Samsum AYM'nin verdiği karara ilişkin şu yorumu yapıyor:
“Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi’ne tedbir talebiyle yaptığımız tüm başvurularda yüksek mahkeme tedbir taleplerini kabul etti ve ilaç bedellerinin doğrudan ilacı ithal edecek kuruluşa ödenmesi gerektiğine karar verdi. Onlarca hasta bu tedbir kararları sayesinde gecikmeli de olsa ilacına erişebildi.
Öte yandan özellikle talep etmiş olmamıza karşın pilot karar usulü işletilerek bu yapısal sorunu kökünden çözecek, problemin kaynağını ortadan kaldıracak bir karar verilmesi gerekirken Anayasa Mahkemesi’nce tüm bu başvurularda ihlal kararı verilmemesi tercih edilmiştir. Böyle olunca SGK mahkeme kararlarının varlığına rağmen aynı durumdaki hastaların acil ilaçlarına erişimini engellemeye devam edecek ve biz ise bundan sonra da bu konuda AYM’ye başvurmaya devam edeceğiz. Belli bir yapısal sorundan kaynaklandığı açık olan bu insan hakklı ihlalinin kabul edilemez bulunmasını en çok bu nedenle isabetli bulmuyorum.”