Bu kavram politik açıdan bir ülkenin sınırlarına dâhil olmak anlamına geliyor, Kıbrıslı Rumlar için ise Yunanistan’a bağlanma talebini ifade ediyordu. Bu talep 1955’te kurulan bir örgütle başka bir hüviyete bürünecekti. Örgütün adı EOKA, lideri Grivas’tı. Eoka’nın Kıbrıs’taki sabotaj eylemlerini giderek artırdığı bir ortamda Kıbrıslı Türkler için adada yaşamak her geçen yıl daha da zorlaşıyordu. Mücadele temek için 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatı kurulmuş, teşkilatın lideri Rauf Denktaş olmuştu. Kıbrıslı Türklerin baskılara karşı çözüm aradığı günlerde, Türkiye’den de Taksim tezi yükseliyordu. Bu tez, Kıbrıs’ın kuzeyinin bir il olarak Türkiye’ye bağlanması demekti.
BM: NE ENOSİS NE DE TAKSİM
Takvimler 1960’ı gösterdiğinde Kıbrıs davası, Birleşmiş Milletler’de bir çözüme kavuşturuldu. Ne Enosis ne de Taksim gerçekleşmiş, bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. Bu karar iki milletin adayı birlik beraberlik içinde yönetmesini amaçlıyordu. Ancak özellikle vergiler, silahlı kuvvetler ve kamu hizmetleri konusunda iki grup arasında ciddi anlaşmazlıklar ortaya çıktı. 1962’de Cumhurbaşkanı Makarios mevcut anayasa ile devleti yönetmenin mümkün olmadığını söyleyecek, anayasada değişiklik talep edecekti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fazıl Küçük ise Makarios’un anayasaya aykırı davrandığını belirtmiş, kendisinin veto yetkisini kısıtlamaya çalıştığını ifade etmişti. Kıbrıs’ta sular bir türlü durulmuyordu. Devlet içindeki uyuşmazlık topluma yansımış, iki tarafta da Enosis ve Taksim’i savunan milliyetçi şahinler güç kazanmıştı. Kaynağı belli olmayan ancak iki tarafın da birbirini suçladığı terör eylemleri gerilimi artırdı. 1963 yılında Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlardan kendilerine yönelecek bir saldırıdan korkuyor, Kıbrıslı Rumlar da Ankara’nın yapabileceği bir askeri müdahaleden çekiniyordu.
KIBRIS'A DÜŞEN ATEŞ: KANLI NOEL
1963 yılının 2122 Aralık tarihlerinde maalesef Kıbrıs’a bir ateş düştü. Kanlı Noel diye tabir edilen katliamlar yaşandı. Yüzlerce Kıbrıs Türkü yaşamını yitirdi. Birçok insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Artık Kıbrıs sorunu için siyasi bir çözüm her zamankinden daha zordu. Çatışmaların giderek arttığı bir ortamda, Türkiye’de komutanlar ve diplomatlar Başbakan İnönü’nün başkanlığında bir araya geldi. İsmet Paşa’nın emri netti. Jet filosu adada ihtar uçuşu yapacak ve çatışmaların durmaması halinde adadaki Rum güçler bombalanacaktı. Türkiye’nin müdahale tehdidi etkili olmuş, Kıbrıs meselesi bir kez daha Birleşmiş Milletler’e intikal etmişti. BM Barış Gücü adaya çıkmış olsa da çatışmalar sona ermedi. Bunun üzerine Türkiye, ABD ve İngiltere’ye nota verdi, her an adaya çıkarma yapabileceğini bir kez daha hatırlattı. 16 Mart 1964’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı karar, Türk hükümetine gerektiğinde Kıbrıs’a müdahalede bulunma yetkisi veriyordu. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan tam 10 yıl önce bir askeri müdahalenin eşiğinden dönmüştü. Yaşananlar sonrasında Avrupa Güvenlik Konseyi’nin çağrısı üzerine adadaki çatışmalar son buldu. Konsey adada iki toplum arasında tampon bölge oluşturulmasına karar verdi.
1960’ların ikinci yarısında ve 1970’lerin başında adadaki siyasi iklim oldukça gergindi. Kanlı Noel kadar sarsıcı bir olay yaşanmadı ancak bu olayın sosyal tahribatı her zaman hissedildi. İki toplum arasında derin bir güvensizlik oluşmuştu. Kıbrıs Türkleri güvenlik endişesi nedeniyle birçok bölgede izole bir hayat sürdürüyor, Türkiye’ye yakın bir siyaseti tercih ediyor ve güvenliklerini sağlamaya çalışıyordu. Kıbrıs Rumları ise Enosis’ten vazgeçmemişti.
İlk zamanlar sadece Rum çıkarlarını savunan Makarios, Aralık 1967’de Kıbrıs Türk Geçici Yönetimi ile görüşmek durumunda kalmış, 1968’de yeniden cumhurbaşkanı seçilmiş, anlaşmazlıklara son vermek amacıyla görüşmelerde bulunmuştu.
1972 ve 1973 yıllarında Kıbrıs’taki Psikoposlar tarafından istifaya çağrıldı. 1973’te tek aday olarak girdiği seçimlerde üçüncü kez cumhurbaşkanı seçildi. 1960’larda ve 1970’lerde Kıbrıs’ta yaşanan her sorunda Türk tarafının ilk muhatabı Makarios olmuştu; ta ki 15 Temmuz 1974’teki Kıbrıs darbesine kadar.
ADADA DENGELERİ DEĞİŞTİREN OLAY: KIBRIS DARBESİ
15 Temmuz 1974’te Yunanistan’daki askeri cunta, Kıbrıs’ta darbe yaptı. Eleştirilerin hedefinde olan Cumhurbaşkanı Makarios devrildi, Enosis yanlısı Nikos Sampson iktidara geldi. Bu gelişme Kıbrıslı Türkler için büyük bir tehdit anlamına geliyordu. Garantör devlet olan Türkiye için harekete geçme vakti gelmişti.
Makarios darbenin ardından önce Malta’ya sonra Londra’ya kaçtı. Darbeden birkaç gün sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, darbeyi Yunan cuntasının yaptığını ve garantör ülkeler olan Türkiye ve İngiltere’nin adaya müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Yunan cuntası başarılı olmuştu ancak hesap etmedikleri bir şey vardı.
15 Temmuz 1974 sabahı Lefkoşa’da bulunan Türk Büyükelçiliği Türk Dışişleri’ne şifreli bir mesaj gönderiyor. Mesajda Kıbrıs’ta darbe yapıldığı bilgisi veriliyor. Önce olayın askeri müdahale gerektirecek kadar ciddi olduğu kanısına varılıyor. Başbakan Ecevit 16 Temmuz 1974’te muhalefet partilerin başkanlarıyla bir toplantı yapıyor. Türkiye dışındaki diğer garantör ülke İngiltere. Bu yüzden 17 Temmuz 1974’te Londra’ya gidiyor.
Türkiye heyeti; İngiltere Başbakanı Harold Wilson, İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco ile ayrı ayrı görüşmeler yapıyor. Ancak İngiltere ve ABD darbeye Türkiye gibi yaklaşmıyor.
18 Temmuz akşamı yurda dönen Türkiye heyeti, 19 Temmuz’da saat gece 02:00 sularında Genelkurmay Başkanlığı’nda komutanlarla toplantı yapıyor. Sonrasında Bakanlar Kurulu toplanıyor ve oy birliğiyle Kıbrıs’a müdahale kararı alınıyor. Ecevit harekâtın adının ve amacının Barış Harekâtı olduğunu açıklıyor.
TÜRK ORDUSU HAREKETE GEÇTİ
Türk ordusu 20 Temmuz 1974 sabahı saat 06:05’ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başlamıştı. İki gün süren çatışmaların ardından Türk tarafı 22 Temmuz saat 17:00’den itibaren ateşkes ilan etti. 22 Temmuz’dan 30 Temmuz’a kadar geçen süre içinde birçok ateşkes ihlali yaşanması sonucu Türk birlikleri birçok bölgeyi ele geçirdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahalesi sonucunda Yunanistan’daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Nikos Sampson hükümeti görevi bırakmak durumunda kaldı. Yunanistan’daki askeri hükümet idareyi sivillere devretti ve yedi yıldır Fransa’da sürgün olan Konstantin Karamanlis hükümet kurmak için ülkesine çağrıldı.
Yunanistan’da yeni hükümetin kurulmasının ardından Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, Kıbrıs’ta anayasal düzenin tekrar kurulması amacıyla görüşmelere başladı. Altı gün süren toplantılar 30 Temmuz’da imzalanan Cenevre Antlaşması ile sona erdi. Üç Dışişleri Bakanı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk ve Rum olmak üzere iki otonom idarenin olduğunu kabul etmişti.
II. Cenevre Konferansı’nın 8 Ağustos’ta toplanması gerekiyordu. İkinci konferansa kadar Rum ve Yunan askerleri Türk bölgelerinden çekilmeliydi. Ancak çekilmediler. Türk bölgelerine saldırılar devam etmiş, birçok Kıbrıs türkü esir alınmıştı.
MEŞHUR PAROLA: AYŞE TATİLE ÇIKSIN
8 Ağustos’ta yeniden başlayan görüşmeler çıkmaza girince, Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs'ta ikinci bir askeri harekât başlatma kararı alacaktı. Bugün Kıbrıs Meselesi denilince akla gelen o söz, “Ayşe tatile çıksın” parolası da ilk kez o günlerde dile getirildi. Turan Güneş parolayı Başbakan Ecevit’e bildirdi. Tarih 14 Ağustos’tu. İkinci harekât başlamış ve Türk birlikleri aynı gün Başkent Lefkoşa'ya girmişti. İkinci harekâtın üçüncü günü sonunda ada topraklarının yüzde 38’i ele geçirilmiş, hedeflenen MağusaLefke hattına ulaşılmıştı.
Kıbrıs Barış Harekâtı 18 Ağustos’ta sona erdi. Türkiye 40 bin civarında askeri adanın kuzeyine yerleştirdi. Kıbrıs Türklerinin yıllardır yaşadığı endişe ve korku ortamı artık sona ermişti. Aynı yıl Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Tarihler 15 Kasım 1983’ü gösterdiğinde ise devletin adı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti oldu.
Sözcü