15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’lerle birçok mağduriyet yaşandı. Üstelik yaşananlardan hiçbir ders çıkarılmadı ve tarikat ile cemaatlerle el ele ülke yönetilmeye devam ediyorlar.
Peki, darbe girişiminin öncesindeki süreçte FETÖ nasıl bu kadar etkin hale geldi? Ülke bugün hâlâ neden tarikatların cenderesinde?
AKP’nin iktidara geldiği 2002’de kamuda kadrolaşma oranı yüzde 15 olan FETÖ, sonraki 15 yılda kadroların yüzde 35’ine doğrudan hâkim oldu. Devletin hemen her kurumuna yerleştirilen cemaat üyeleri; eğitimden sağlığa, sanattan spora kadar toplumsal yaşamı ilgilendiren alanların tümünde söz sahibi durumuna geldi. FETÖ'ye özellikle yargı alanında açılan alan, ülkenin demokrasi açısından geriye gidişini hızlandırdı.
AKP'nin FETÖ ile yaşadığı kavga, 7 Şubat 2012 tarihli MİT kriziyle başladı. Bu tarihten sonra sürdürülen ‘uzlaşı’ görüşmelerinden sonuç alınamadı. 2014 Mart’ta düzenlenen seçimlerden kısa bir süre önce ise AKPFETÖ kavgası en tepe noktasına ulaştı.
Kamuoyuna, “1725 Aralık Yolsuzluk Operasyonu” olarak yansıyan operasyonlar kapsamında FETÖ, uzun yıllar boyunca kadrolaştığı emniyet ve yargıyı harekete geçirdi. Erdoğan’dan bakanlara kadar çok sayıda isme ait olduğu iddia edilen ve suç unsuru içerdiği öne sürülen ses kayıtları ortalığa saçıldı.
YENİLERİ SIRAYA GİRDİ
15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından ise AKP ve Cemaat ilişkileri tamamıyla koptu. FETÖ ile ilişkili kişiler, kadrolaştıkları kurumlardan tasfiye edilmeye başlandı. Ardından, FETÖ’den boşalan kadroları doldurmak için diğer cemaatler sıraya girdi.
Yeni dönemde FETÖ’nün etkin olduğu alanlardan olan eğitim, gerici vakıflara teslim edilirken cemaatlere birçok bakanlıkta etkin hareket olanağı sağlandı. İktidarın ülkeyi dini yapılanmalarla birlikte yönetme tercihini sürdürdüğünü şu ‘tablo’ açığa çıkarıyor:
EĞİTİMDE İSMAİLAĞA
AKP’li bürokratların grubun lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’yla verdiği pozlarla akıllarda kalan İsmailağa Cemaati, darbe girişiminin ardından ismini en çok duyuran cemaat. 15 Temmuz’un ardından pastadan en büyük pay alan cemaatlerden olan İsmailağa Cemaati, kamuoyunda “Cübbeli Ahmet” diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün medyaya yansıyan haber ve fotoğraflarıyla geleneksel, “Cemaat profili”nden uzak bir çizgi sergiliyor. Alt örgütlenmelerinin MEB ile yaptığı protokollerle eğitimin gericileşmesinde büyük rol oynayan cemaat, sübyan mektebi ve medreseler yoluyla küçük yaştaki öğrencileri hedefledi. İslami İlimler Akademisi için özel müfredat oluşturuldu. Cemaat öğrencilere, akademiye kaydolabilmek için “Liseyi dışarıdan bitirin” telkininde bulundu.
SAĞLIKTA MENZİL
15 Temmuz sonrası Menzil Tarikatı da tıpkı İsmailağa Cemaati gibi adını daha fazla duyurmaya başladı. Çok sayıda radyotelevizyon kanalı bulunan tarikat daha çok, yetişkinleri ve gelir düzeyi görece iyi olan kişileri bünyesinde topladı. Tarikat, “Semerkand” isimli dergisiyle geniş kitlelere ulaşırken “Yolsuzluk Operasyonu” sonrası cemaatlere yönelik, “Ya benimlesiniz ya onlarla” çağrısından sonra Erdoğan’ın yanında taraf tutan ilk dini yapılanma olarak ismini duyurdu.
Özellikle esnaf arasında örgütlenen Menzil, Adıyaman kökenli bir tarikat olmasına karşın bütün ülkeye yayıldı. Eski Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanı Mehmet Görmez’in görevden ayrılmasında pay sahibi olduğu belirtilen Menzil, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nda da etkili. Emniyet mensuplarının yükselebilmek için Menzil’den referans aldığı iddiaları sürekli dile getiriliyor. Tarikatın etkisini en fazla hissettirdiği bakanlığın ise Sağlık Bakanlığı olduğu biliniyor. Menzil’in, özellikle kabine değişikliğiyle görevinden alınan eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ döneminde bakanlıkta kadrolaştığı bilinirken salgın sürecinde bakanlığın test ihaleleri bile Menzil tarikatına yakın isimlere gitti.
Hükümetin hacamat ve sülük tedavisini yasallaştıran Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin yanı sıra, hastanelerin hasta odalarına kıble yönünü gösteren işaretler, seccade, Kuran ve “Peygamberin Hayatı” kitabının konulması uygulaması da Menzil’in etkisiyle hayata geçirildi. Fahrettin Koca bakan koltuğuna oturduktan sonra ise Sağlık Bakanlığı'nda İskenderpaşa Cemaati etkin olmaya başladı.
SÜLEYMANCILAR...
Süleymancılar Tarikatı da Kuran ve din eğitiminin Özal hükümetleri ile normalleştirilmesiyle kritik roller üstlendi. Siyasetle yakından ilgili olması itibarıyla FETÖ ile benzerlik gösteren Süleymancılar varlıklarını büyük ölçüde dini eğitime dayandırdı.
Hükümet Gülen Cemaati kavgası en çok Süleymancılar’a yararken Milli Eğitim’de Gülen yapılanmasından boşalan kadrolar, Süleymancılar tarafından dolduruldu. Süleymancılar, ülke genelinde iki binden fazla olduğu tahmin edilen öğrenci yurtlarında on binlerce çocuğa dini eğitim verdi. Milli Eğitim Bakanlığı ve Süleymancılar arasında imzalanan, “Değerler Eğitimi Protokolü”nün kapsamı da cemaatin eğitim alanındaki etkisini ortaya koydu.
MALATYALILAR CEMAATİ
Gülen Cemaati’yle beraber, AKP iktidarından en fazla, “nemalanan” grupların başında ise “Malatyalılar” ismiyle bilinen cemaat geliyor. Kadrolaşmaya özel önem veren grup, boşalan kamu kadrolarını doldurma konusunda diğer cemaatlerle yarışıyor. Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde TRT ve Dışişleri Bakanlığı’nda kadrolaşan Malatyalılar, İnönü Üniversitesi’nde halen etkisini sürdürüyor. Adını doğduğu Malatya ilinden alan cemaatten habersiz kamuya temizlik işçisi dahi alınmadığı biliniyor.
HAMİYET VE İRFAN VAKFI
Ankara merkezli Hamiyet ve İrfan Vakfı (AHİ), henüz 15 yıllık geçmişine karşın Aile Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki nüfuzunu giderek artırıyor. İktidar ile cemaat ilişkilerinin bozulmaya başladığı 2013’ten bugüne faaliyetleri daha da artan vakfın, Aile Bakanlığı ile Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü ile imzaladığı protokoller bulunuyor. Vakfın mali kaynağını İstanbul, Konya ve İzmir’deki öğrenci yurtları oluşturuyor. Ankara’nın Batıkent semtinde AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi yönetimince vakfa tahsis edilen büyük bir arazide de AHİ’nin öğrenci yurdu bulunuyor. Tabelası olmayan, etrafı yüksek duvarlarla çevrili yurt, çevrede yaşayan yurttaşların tepkisine yol açıyor.
KAYNAKLAR ONLARA
Cemaate yakınlıklarıyla bilinen şirketler, kamu ihaleleriyle kazançlarına kazanç katıyor. Bu şirketlerin aldığı yüksek kamu ihalelerinden bazıları ise şöyle sıralanıyor:
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2021 boyunca yapılacak personel servisi işi için ihaleye çıktı. Diyanet’in Ankara’da görevli personelinin servis işini 4 milyon 798 bin 512 TL bedelle ŞenDem Turizm şirketi kazandı. Şirketin daha önce Gülen cemaatiyle irtibatlı ve iltisaklı olduğu mahkeme kararıyla belirlendiği için ihaleden men edildiği anlaşıldı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 15 Temmuz’dan altı ay sonra, Ocak 2017’de “FETÖ/PDY irtibatında yeterli delil bulunduğu anlaşılmıştır” dediği ŞenDem Turizm şirketine, bu karardan dört ay sonra Nisan 2017’de Melih Gökçek yönetimindeki Ankara Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek’in personel taşıma işi verildi.
Sağlık Bakanlığı, İstanbul’daki yedi kamu hastanesinin ardından 1 No’lu Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın da Covid19 PCR testi ihalesini Menzil Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Techno Health şirketine verdi. Şirket ile Sağlık Bakanlığı arasında 55 milyon TL’lik sözleşme imzalandı.
12 yaşındaki çocuğunu cinsel istismara maruz bıraktığı için tutuklanan Uşşaki tarikat lideri Fatih Nurullah'ın, kamu olanaklarından yararlandırıldığı ortaya çıktı. Nurullah’ın başkanı olduğu Dersaadet Tasavvuf Yolu Dernekleri Federasyonu’nun Saraybosna’da düzenlediği Tasavvuf Musikisi Konseri’ni TİKA ve Yunus Emre Kültür Merkezi’nin desteklediği, Gökçek’in talimatıyla belediyenin mehter takımının da konserde sahne aldığı öğrenildi.
BİR KÜS BİR BARIŞIK
Kendilerini, “Risalei Nur Hareketi” olarak tanımlayan Nur Cemaati ile iktidarın ilişkileri cemaatlerin zaman zaman siyaset için “Kullanışlı alan” olduğu iddialarını da doğruluyor. Bir küs bir barışık ilerleyen AKPNur Cemaati ilişkisi çok sayıda soru işaretini de barındırıyor. AKP içindeki bazı isimler, “Said Nursi, Gülen’in öncüsüdür. İkisi de aynı, aralarında ne fark var?” eleştirisi ile partilerinin Nurcular’a yakın durmasını eleştirirken Cumhurbaşkanı Erdoğan, cemaate karşı pozisyonunu sürekli değiştiriyor. Bazı konuşmalarında Nurcuları ve Said Nursi’yi açıkça öven ve “Risalei Nur”un Diyanet eliyle yayımlanmasını sağlayan Erdoğan, “Milli Görüş’ün Nurculara karşı” olması itibarıyla ise zaman zaman cemaate karşı tavır alıyor. Buna karşın Nur cemaatinin bir kolu olan Zehra Vakfı, 2005’te, “Türkiye’de şeriat devleti kurmak istemek” suçlaması ile kapatılsa da günümüzde kaldığı yerden çalışmalarına devam ediyor. Anaokulu, ilkokul ve lise kademelerinde binlerce öğrenciye ulaşan vakıf, aynı zamanda eğitim aracılığıyla para kazanmaya devam ediyor.
İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç, “Her ne kadar vakıf ve dernek adı altında örgütlenseler de cemaat ve tarikatlar yasadışı oluşumlardır. FETÖ’den bir farkları yoktur” diyerek potansiyel tehlikeye dikkat çekti. Kılıç, hemen hemen bütün tarikat ve cemaatlerin, “potansiyel terör örgütü” olarak nitelenebileceğini kaydederek, “Bir zamanlar Gülen Hareketi de terörist değil, ‘Hizmet hareketi’ olarak nitelendiriliyor, Gülen de ‘Hocaefendi’ şeklinde övülüyordu” dedi.
Tarikat ve cemaatlerin yasadışı oluşumlar olduğunu ifade eden Kılıç, “Bu nedenle tarikat ve cemaatlerin denetlenmesi biçiminde bir uygulama söz konusu olamaz, Yasadışı oluşumlar ile mücadele edilir” dedi ve ekledi: “Tarikat ve cemaatlerin meşrulaştırılmaya çalışılması Cumhuriyet devrimine karşın yapılan büyük bir ihanet hareketidir. Bu hiçbir biçimde kabul edilemez. Devletin güvenlik birimleri tarafından bütün tarikat ve cemaatler diğer terör örgütleri gibi ve özellikle de FETÖ gibi terör örgütü kapsamına alınmalı. Bu konudan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu uygulamaya geçirilmeli, bu kanunu uygulamaya geçirecek bir siyasi kadronun iş başına gelmesi için bütün bir toplum olarak gayret göstermeliyiz.”
MEDRESE HALİNE GELDİ
İlahiyat fakültelerinin bir bilim kurumu olmaktan çıkarılıp medreseleştirildiğinin altını çizen Kılıç, şu ifadeleri kullandı: “İlahiyat fakültelerindeki tarikatçı cemaatçi yapılanma güç kazanıyor. Bu durum, tarihi olarak nizamiye medreselerine kadar varan bir sürecin kaçınılmaz sonucu gibi duruyor. Bu süreci Cumhuriyet Devrimi kesintiye uğratmıştı. Çağdaş, laik ilahiyat bilginleri Cumhuriyet sayesinde yetişmeye başlamıştı. Ancak son yıllarda bu konuda da karşı devrimci çevrelerin büyük bir aşama kaydettiklerini üzülerek gözlemleniyor.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Açıkel, devletin cemaatlere teslim edildiğini ifade etti, “AKP zihniyeti bugün de aynı hatayı başka ortaklarla birlikte tekrarlamakta” dedi. AKP’nin 2010’daki Anayasa değişikliği için gerekli altyapıyı hazırladığını anımsatan Açıkel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamu ağır hasarlar aldı. FETÖ’den boşalan alanlara başka yapıların yerleşmesinin engellenmesi gerekiyor. AKP’nin, FETÖ darbesinin yarattığı ağır tahribattan, 15 Temmuz gecesi ve ertesinde yaşanan kurumsal çürümelerden ders almadığını görüyoruz.”
AYNI HATA SÜRDÜRÜLÜYOR
CHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Açıkel, AKP iktidarları boyunca devletin en önemli kurumlarında liyakatin yok sayıldığının altını çizerek, 15 Temmuz darbe girişiminin, “Kayırma, usulsüzlük ve sahtecilik ile sivil ve askeri bürokraside kadrolaşmalara göz yumulmasının ve devletin en kritik konumlarına FETÖ mensuplarının yerleştirilmesinin” bir sonucu olduğunu söyledi. Devletin AKP kadroları eliyle tepeden tırnağa tarikat ve cemaatlere teslim edildiğini ifade eden Açıkel, “AKP zihniyeti bugün de aynı hatayı başka ortaklarla birlikte tekrarlamaktadır” dedi.
ÇÜRÜME AKP ELİYLE GERÇEKLEŞTİ
AKP kadrolarının kontrolsüz ve sistematik bir biçimde cemaatlerle işbirliği yaparak, önce 2010’daki Anayasa değişikliği için gerekli altyapıyı hazırladığını anımsatan Açıkel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ardından devletin en kritik kurumlarını ve devletin bilgilerini bu yapıya servis ederek, ulusal güvenlikte ciddi zafiyetlere neden oldu. Emniyet, savunma ve adalet alanlarında kamu ağır hasarlar aldı. Anadolu’daki milyonlarca gencimizin devlet sınavlarında hakkının gasp edilmesi ise cabası oldu. Sonuçta AKP, kamuda liyakati ve personel rejiminin adeta çürütülmesini bizzat kendi eliyle gerçekleştirdi.”
15 TEMMUZ’DAN DERS ALINMADI
Açıkel, FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasının gerekliliğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
“FETÖ’den boşalan alanlara başka yapıların yerleşmesinin engellenmesi gerekiyor. Kamuda çalışan herkesin, diğer vatandaşlar gibi sivil ve sosyal hayatında inanç özgürlüğü var. Ancak bizim itirazımız, devletin tüm imkanlarının sistematik olarak cemaat yapılarına açılması ve bu zincirleme kadrolaşma ve kayırmacılık ilişkilerinin için gösteriye dönüştürülerek bir referans sistemi haline getirilmesidir. Kamuda bu kabul edilemez. AKP’nin, FETÖ darbesinin yarattığı ağır tahribattan ve 15 Temmuz gecesi ve ertesinde yaşanan kurumsal çürümelerden ders almadığını görüyoruz.”
***
İlahiyattaki etki
15 Temmuz’dan bir yıl önce, “ilahiyat fakültesi öğrencilerinin cemaat algısının belirlenmesi” amacıyla yapılan araştırma, öğrenciler arasındaki cemaat etkisini gözler önüne serdi. Araştırmaya göre, FETÖ’yü öğrencilerin önemli bir bölümü Türkiye’nin en etkili cemaati” olarak kabul ettiğini belirtti. 417 ilahiyat öğrencisinin yüzde 16’sı Gülen Cemaati’ne, yüzde 15’i Menzil’e, yüzde 11’i ise Nur Cemaati’ne yakınlık duyduğunu söyledi.
***
Tarikat elinde
Ülkede aktif 30 tarikat ve cemaat bulunuyor. Toplam 3 milyona yakın yurttaşın, tarikatlar ile organik bağı olduğu biliniyor. Eğitim politikası uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’nın 2018’de hazırladığı rapor, 1 milyon öğrencinin tarikatların elinde olduğunu ortaya koyuyor: “Türkiye’deki özel öğretim kurumu sayısı 10 bin 53’tür. Bu kurumların üçte biri mutlaka bir tarikata bağlı.Medreselere kaydolma yaşı üçe kadar düşüyor.”
***
Hesaplaşılmalı
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 15 Temmuz sonrasında kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun çalıştırılmadığını belirterek, darbe girişiminin araştırılması için yeni bir komisyon kurulmasını talep etti: “Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun hikâyesi bile darbeyle ilişkilerin açığa çıkarılmak istenmeyişinin tarihsel belgeleridir. Buna ilişkin bütün tutanaklar TBMM kayıtlarında vardır.”